13 Ocak 2017 Cuma

KIZIL ELMA


“Tarih nedir?” sualine, ‘yer ve zaman bildirerek geçmiş olayları anlatan bir ilim dalı’ diye, klasik bir cevap verilebilir. Tarih elbette belirli ilke, yöntem ve araştırmalara dayalı bir bilim dalıdır. Bizi ilgilendiren işin bu tarafı değil.
Tarih bir milletin hafızasıdır? O sebeple, geçmişi iyi okuyup, bugüne ışık tutmamız, geleceğe emin adımlarla ilerlememizi sağlar. Tarih bir ibretler aynasıdır insanlar ve milletler için. Milletler bu aynaya bakıp kendilerini seyrederler. Bu seyir içinde yanlış yanlarını görüp düzeltme imkânı bulurlar. Böylelikle geleceğe daha sağlam ve daha güvenli adımlarla yürüme yeteneği kazanırlar.
Tarihi, bir pusulaya benzeten büyük devlet adamlarımızdan Cevdet Paşa; tarihi bilmeyen bir devlet adamının, pusula okuyamayan bir kaptan kadar tehlikeli olduğunu belirterek, “Her ikisinde de karaya oturmak tehlikesi var.” demektedir.
J.J.Rousseu tarihi, “okuyana kendi gözünün görme derecesine göre yol gösteren bir kılavuz.” olarak tarif ederken, Ömer Hayyam; “Tarih, kâinatın vicdanıdır.” diye, kendi vicdanının sesini dinlemektedir!...
Hüseyin Nihal Atsız; “Bir insanı ayakta tutan hafızası, bir milleti ayakta tutan da tarihidir. “Tarih Şuuru”, milletlerin hafızasıdır. Hafıza nasıl, fert olarak insanların en küçükleriyle ihtiyarlarında bulunmazsa, milletlerin de henüz çocuk sayılabilecek kadar genç yani “kurulmamış” olanlarıyla ihtiyarlarında yani inkıraza mahkûm olacak kadar çürüyenlerinde bulunmaz.” der.
Tarih, geçmişte yaşanmış olaylar manzumesinin toplamı değildir. Tarih, maziyi günümüze, günümüzü de atiye bağlayan bir zincirdir. Bu zincirle toplumlar köklerine bağlanırlar. Mazisinden beslenmeyen toplumların hayat sürmesi muhal. Buna tarih şuuru diyoruz. Tarih şuuru geçmişle gelecek arasındaki bağlantıyı kurar. Bu bağlantı bizim yol haritamızı belirler.
Tarihine, kültürüne, diline, dinine yabancı, kendi ecdadına düşman, toplumların tarih sahnesinden silindiklerine dair çok fazla örnek var. Şuur, bir kimlik duygusudur, yaşadığı toprağa aidiyet hissidir. Bir toprağı vatan belirleme ameliyesidir. Mithat Cemal Kuntay’ın mısralarındaki gibi:
Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır
Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır.

Kâzım Karabekir Paşa’nın dediği gibi: “Bir çınar için toprak altındaki kökleri ne ise -ve bu kökler kurudukça çınar nasıl kurumaya başlarsa- bir millet için de tarih odur. Tarihini bilen millet, kökü sağlam çınar gibidir. Zamanla eski âdet ve ananesini, yaşayış tarzını unutan, tarihini bilmeyen, ecdadının neler yapmış olduğundan haberi olmayan bir millet, kendini ayakta tutan köklerinden birkaçını kurutmuş demektir. Tarih okuyarak onu sulamak lâzımdır.”
Gençlerimize ümit vermeliyiz, umutt aşılamalıyız. Malazgirt’i, Plevne’yi Niğbolu’yu, Kosova’yı, Sakarya’yı öğretmedikçe, Çanakkale’yle, Sakarya ile ümitlendirmedikçe büyük hamleler yapma cesaretini veremeyiz. Mevlana’yı, Sait Halim Paşa’yı, Mehmet Akif’i, Namık Kemal’i okutmadıkça tarih şuuru veremeyiz.
Öncelikle kendimiz olmayı başarmak ve gençlerimize özgüven aşılamak başarının anahtarı. Bunun içinde kendimiz olarak kalmalıyız. Kendimiz olarak kalabilmenin ön koşulu da kendi değerlerimiz üzerinde yükselmemizdir.  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder