Üniversitede İslam Hukuku hocamız
Prof. Yusuf Ziya Kavakçı bir hatırasını anlatmıştı. Hukuk Fakültesini bitirmiş
bir zanlı hâkimin bütün tespitlerini çürüterek beraat etmeyi başarmıştı. Hâkim
zanlının suçlu olduğuna kani fakat yapılan savunmaya da bigane kalamayarak
beraat kararı veriyor. Söylediği son cümle şu: Diplomalı eşkıyalar türedi
işimiz zor.
Anadolu insanının ahlakı, edebi
suç işlediğinde yüzünün kızarmasına sebep olur. Eskiden hırsızlık adi
suçlardandı. Yüz kızartıcı suç olarak kabul edilirdi. Bunun gibi birçok ahlak
dışı fiiller yüz kızartıcı suç olarak isimlendirilirdi. Suç işleyenin yüzü
kızarırdı. Artık hırsızın, arsızın, namussuzun yüzü kızarmıyor üstelik pişkin
pişkin sırıtıyor. Hani bir söz var: ‘yavuz hırsız ev sahibini bastırır’ diye.
Televizyonlarda haberlerde zaman
zaman izliyoruz. Suçlu olduğu halde kendini haklı göstermeye çalışan insanlar
ne kadar rahat. Artık suçun utanılacak bir fiil olması gündemimizden çıkmış.
Toplum olarak değer kaybediyoruz. Değerlerimiz alt-üst olmuş. İşin en vahim
tarafı ise bu tür insanların toplum tarafından –değişik sebeplerle- kabul
görüyor olması, hürmet ediliyor, saygı duyuluyor olması.
Sözü uzatmadan Ziya Paşa’ya
bırakmak en doğrusu…
Katır mühürdâr oldu, eşek
defterdâr!”
Tanzimat edebiyatının büyük
şairlerinden Ziya Paşa böyle demiş. Ziya Paşa kendi dönemi insanları için
yazmış bu beyti. Fakat insan değişmiyor. Hırs, tamah, ego bizi yanlışa
sürüklüyor. Her dönemde insanlardan yanlış yapanlar bulunuyor. Belki insanın
mayasına bağlamak lazım bunu:
"Bed-asla necâbet mi verir
hiç üniforma
Zerdûz palan vursan eşşek yine
eşşektir." (Ziya Paşa)
Elbiseye veya aksesuara insanlar
değişik anlamlar yüklüyor. Elbiselerin renginden bile anlamlar çıkarılmaya
çalışılıyor. Markalı elbiseler sahibine bir üstünlük sağlıyor. Hiç birine
diyeceğimiz yok. Elbisenin ve kravatın kötülükleri örttüğünü Nasrettin Hoca’nın
ye kürküm ye fıkrası ne güzel
özetliyor.
Deli Dumrul hikâyesini biliriz.
Kuru çay üzerine yaptırdığı köprüden kendi rızasıyla geçenlerden beş akçe,
geçmeyenlerden ise zorla on akçe alırmış. Dede Korkut hikâyelerinin çok yaygın
olarak bilinen bu hikâyesi biraz günümüz çağdaş eşkıyalarını anlatıyor. Bazı
eşkıyalıkların çapı geniş, etkisi büyük oluyor. Üstelik diplomalı, takım
elbiseli ve kravatlı. Koydukları kurallar mantık dışı olsa da uygulamada
tereddüt göstermiyorlar.
Cehalet memleketin gerçekten
de en büyük sorunu. Ancak diplomalı cahilleri gördükçe duydukça,
televizyonlarda izledikçe yazının başında söylediğim hâkim gibi düşünüyorum. Diplomalarını
nasıl aldıkları beni ilgilendirmez. Bunlar eşkıyalıklarına ‘yasallık’ kılıfı
uydururlar. Bunlar, kendilerini hukuka saygılı gösterirler. Hata etmediklerini
iddia ederler. Bunlar dürüst olduklarını bağıra bağıra söylerler. Bunlar
boyunlarında kravat taşıyan çağdaş eşkıyalardır.
Doğrusu ben çağdaş ve diplomalı
eşkıyalardan çok korkuyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder