14 Kasım 2018 Çarşamba

ATEŞ ÜZERİNE


Ateş, bulunuşundan bu tarafa, bütün dünya kavimlerinin hayatlarını etkilemiş; belli kavramların sembolü olmuştur.
Promete, Yunan mitolojisinde, göğe yükselip ateş cevherini çalarak yeryüzüne indiren, bu yüzden tanrıların gazabına uğrayarak bir kartal tarafından bağrı ebediyen deşilmeye mahkûm edilen kahraman.
Eski Türkler de ateşi kutsal saymışlardır. Altaylılarda, “ocak ateşi” aileyi koruyan bir ilahedir. Ona “Otana” ismi verilmiştir.
Mecusilerse işi ateşe tapınmaya kadar götürmüşlerdir. Bu ateş karşısında aczin dışa vurumu mudur acaba?
Neron Romayı ateşe vermiştir. Bu da ateşin gücü olarak karşımıza çıkar. Böyle gereksiz ve dağınık bir girişten sonra, ateşle ilgili bazı düşünceleri dile getirmeye geçelim.
“Gökyüzünün başka rengi de varmış!
Geç farkettim taşın sert olduğunu.
Su insanı boğar, ateş yakarmış!
Her doğan günün bir dert olduğunu,
İnsan bu yaşa gelince anlarmış.” diyor Cahit Sıtkı Tarancı. Ateşin faydası yanında zararının olduğundan bahis açıyor bu dizelerde. Ateş kelimesinin, barış zamanı ayrı, savaş zamanı ayrı anlamı vardır. Ne olursa olsun, ateş dikkatle ve rikkatle yaklaşılması gereken kelimedir. Ateşin bizzat kendisi de dikkat edilmeye layıktır. Kelimenin de ötesinde değişik anlamlar içeren bir zenginliktir.
“Ateş pahası” en sık kullandığımız deyimlerimizden. Bir eşyanın çok pahalı olduğunu anlatmak için kullanıyoruz bu deyimi. Eskiden ateş yakacak kibrit her evde bulunmaz idi. Sık sık komşular birbirlerinden ateş almak zorunda kalırdı. “Ateş almaya mı geldin.” deyimi belki de dilimize o günler de yerleşmiştir. Hatta türkülerimizde bile, “ateş alma” figürü söze dökülmüştür. “Elinde maşa, gider ataşa Menşure gelin.”gibi. Her neyse bu fasıl uzatılabildiği kadar uzar gider...
“Ocağın yansın.” dersiniz, hayır dua unsurudur ateş. “Ocağın sönsün.”dersiniz beddua unsuru olur. Ateş hayatımızın bir parçası, su gibi. Onsuz olmuyor.
Tıpkı su gibi, ateşin olmadığı yerde uygarlık da olmaz.
İnsanoğlu, ateş, su, hava, toprak dörtlüsü arasında uygarlıklar kurar, yıkar. Anasırı erbaadan sayar ateşi.
Ateş sayesinde, vasıtaları yürütür, hasretleri mutluluğa, vuslata dönüştürürüz. Santralleri çalıştırır, dünyayı aydınlatır insanoğlu.
Ateş ve su sayesinde, çiçeklerin özsuyu imbikten geçirilir. Hoş kokular nice güzelliklere güzellik katar. Cama şekil verilir. Çeşmibülbüller arzı endam eder. Bu güzellikler hep ateşin türküsüdür.
Bakarsın ateş yüreklere düşer kor misali, köz misali de sinelerde göz göz olur yaralar. Yüreğe düşen bu ateşin dumanını görebilen görür. O ateş ki tüm bedeni sarar, sarar da türkü olur, koşma olur, destan olur. Kerem yanar, Aslı yanar, öykü olur, ağıt olur, yıllara meydan okur ateş.
Ve gün gelir öğüt olur güllerin en güzelinin dilinde bize aktarılır.”Bir hurma tanesiyle de olsa, ateşten korununuz” diye. Ama kaçımız bu öğüte kulak asarız.
Hasılı biz ateşten yakamızı kolay kolay kurtaramayız. "Ateşe ve suya yiğitlik olmaz demiş atalarımız." Biz de Allah yüreklerimizi gönüllerimizi sevgi ateşinden yoksun bırakmasın diye dua edelim ve bir hurma parçasıyla da olsa yakıcı ateşten korunalım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder