Ateş,
bulunuşundan bu tarafa, bütün dünya kavimlerinin hayatlarını etkilemiş; belli
kavramların sembolü olmuştur.
Promete, Yunan
mitolojisinde, göğe yükselip ateş cevherini çalarak yeryüzüne indiren, bu
yüzden tanrıların gazabına uğrayarak bir kartal tarafından bağrı
ebediyen deşilmeye mahkûm edilen kahraman.
Eski
Türkler de ateşi kutsal saymışlardır. Altaylılarda, “ocak ateşi” aileyi koruyan
bir ilahedir. Ona “Otana” ismi verilmiştir.
Mecusilerse
işi ateşe tapınmaya kadar götürmüşlerdir. Bu ateş karşısında aczin dışa vurumu
mudur acaba?
Neron
Romayı ateşe vermiştir. Bu da ateşin gücü olarak karşımıza çıkar. Böyle
gereksiz ve dağınık bir girişten sonra, ateşle ilgili bazı düşünceleri dile
getirmeye geçelim.
“Gökyüzünün başka rengi de varmış!
Geç farkettim taşın sert olduğunu.
Su insanı boğar, ateş yakarmış!
Her doğan günün bir dert olduğunu,
İnsan bu yaşa gelince anlarmış.” diyor Cahit Sıtkı Tarancı. Ateşin
faydası yanında zararının olduğundan bahis açıyor bu dizelerde. Ateş
kelimesinin, barış zamanı ayrı, savaş zamanı ayrı anlamı vardır. Ne olursa
olsun, ateş dikkatle ve rikkatle yaklaşılması gereken kelimedir. Ateşin bizzat
kendisi de dikkat edilmeye layıktır. Kelimenin de ötesinde değişik anlamlar
içeren bir zenginliktir.
“Ateş
pahası” en sık kullandığımız deyimlerimizden. Bir eşyanın çok pahalı olduğunu
anlatmak için kullanıyoruz bu deyimi. Eskiden ateş yakacak kibrit her evde
bulunmaz idi. Sık sık komşular birbirlerinden ateş almak zorunda kalırdı. “Ateş
almaya mı geldin.” deyimi belki de dilimize o günler de yerleşmiştir. Hatta
türkülerimizde bile, “ateş alma” figürü söze dökülmüştür. “Elinde maşa, gider
ataşa Menşure gelin.”gibi. Her neyse bu fasıl uzatılabildiği kadar uzar
gider...
“Ocağın
yansın.” dersiniz, hayır dua unsurudur ateş. “Ocağın sönsün.”dersiniz beddua
unsuru olur. Ateş hayatımızın bir parçası, su gibi. Onsuz olmuyor.
Tıpkı
su gibi, ateşin olmadığı yerde uygarlık da olmaz.
İnsanoğlu,
ateş, su, hava, toprak dörtlüsü arasında uygarlıklar kurar, yıkar. Anasırı
erbaadan sayar ateşi.
Ateş
sayesinde, vasıtaları yürütür, hasretleri mutluluğa, vuslata dönüştürürüz.
Santralleri çalıştırır, dünyayı aydınlatır insanoğlu.
Ateş
ve su sayesinde, çiçeklerin özsuyu imbikten geçirilir. Hoş kokular nice
güzelliklere güzellik katar. Cama şekil verilir. Çeşmibülbüller arzı endam
eder. Bu güzellikler hep ateşin türküsüdür.
Bakarsın
ateş yüreklere düşer kor misali, köz misali de sinelerde göz göz olur yaralar.
Yüreğe düşen bu ateşin dumanını görebilen görür. O ateş ki tüm bedeni sarar,
sarar da türkü olur, koşma olur, destan olur. Kerem yanar, Aslı yanar, öykü
olur, ağıt olur, yıllara meydan okur ateş.
Ve
gün gelir öğüt olur güllerin en güzelinin dilinde bize aktarılır.”Bir hurma
tanesiyle de olsa, ateşten korununuz” diye. Ama kaçımız bu öğüte kulak asarız.
Hasılı
biz ateşten yakamızı kolay kolay kurtaramayız. "Ateşe ve suya yiğitlik
olmaz demiş atalarımız." Biz de Allah yüreklerimizi gönüllerimizi sevgi
ateşinden yoksun bırakmasın diye dua edelim ve bir hurma parçasıyla da olsa
yakıcı ateşten korunalım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder