14 Kasım 2018 Çarşamba

BİRDEN OLDU HERŞEY


Bir yüreğimiz vardı bizim ötelere bağlı, bir ruhumuz vardı her dem öteleri özleyen. Bir yüreğimiz vardı diğergam… Sevdası rahmet olup yağardı insanların üzerine. Bir selsebildi yüreğimiz. Menfaate endekslenmeyen bir yüreğimiz vardı. Merhamete bulanmış, tevekküle sarılmış, itminan bulmuş bir yüreğimiz vardı.
Bir yüreğimiz vardı içinde kor ateşler yanan, merhamet ateşi, vicdan ateşi… Şefkat ve merhamet ağaçları meyve verirdi her mevsim. Tevekkülümüz vardı dağlar gibi… Birden oldu her şey.
Vardımki yurdundan ayağ göçürmüş
Yavru gitmiş ıssız kalmış otağı
Camlar sikeşt olmuş meyler dökülmüş
Sakiler meclisten çekmiş ayağı
Gülzar olan gönüllerimiz harabeye döndü birden. Madde medeniyetinde sevgi yolunu şaşırdı, ten ülkesine tutsak düştü, süveydası büyüdü gönlümüzün. Bir hoyrat rüzgar esti, bir samyeli güzellik adına ne varsa süpürdü içimizden. Alıp uzaklara götürdü, taa uzaklara… Muhacir olduk uzak diyarlara. Tılsım mıydı, nazar mıydı yüreklerimize dokunan? Sihir miydi, büyü müydü yüreğimizin süveydasını büyüten?
Karardıkça karardı gönül aynamız. Hırçın denizlerde kalakaldık bir başına. Gemilerimiz alabora. İpliğimiz kaşla göz arasında ekonomi pazarına çıkarıldı ansızın. Pırıltısını kaybetti şefkat, gücünü yitirdi merhamet. Derunumuzu baştanbaşa gam ve elem bürüdü. Fıtrat pınarını terk ettik suni içeceklere, tevekkül bırakmış ellerimizi, ovada kaybettik rehberimizi. Çelik kapılar bir bir kapanıyor yüzümüze, naylon pencerelerden ışık sızmıyor kalbimize, karalar bağlamışız, odalar ısıtmıyor bedenlerimizi, birer mezarlık apartman katlarımız.
Hoyrat düşünceler yordu düşlerimizi, çaldı yüreğimizin tılsımını. Suni dilberlere kurban verdik kalplerimizi. Kalbimiz sürgündür artık kendimizden, sürgün olmuştur tenha mekanlara… Kalp gözümüz kapandı. Şimdi kendimizin zindanında bir hayatı adımlıyoruz her nefeste. Yüreğimizin süveydasında kaldı soluklarımız. Bütün güzelliklerin her yanından zincirler sarkmakta. Zincir sesleri bastırdı vicdanlarımızın sesini.
Gözlerimizden yaşlar kayboldu ilkin. Yaşlar gidince uzak illere taşlar doldu gönlümüze. Taşlaştı kalplerimiz. Gülzara meftun olan gönlümüz hâra konmuştu bir kere. Yüreğimiz kanlar içinde. Kan kaybetti yokuşlarda. Menzil seraba döndü böylece. Kederimiz saçlarımızı beyaza yoruyor.
Derdimiz büyüdü, kahrımız büyüdü, hüznümüz büyüdü, yüreğimizin süveydası büyüdü. Elem, keder, ızdırap konuk oldu yüreklerimize… Obamız dağıldı, hanemiz harap oldu, dört yanımız serap oldu, çadırlarımız tarumar… Kervanlarımız kayboldu yollarda, “Göçtü kervan kaldık dağlar başında.”  Akça tahtasında sayıldı diyetlerimiz. Parazitlendi gönül aynamız.
Sözler anlamını yitirdi. Türkülerimizi unuttuk. Gönül sazımız sustu. Bütün güzellikleri unuttuk. Kendimizi unuttuk. Bir zindanda bıraktık kendimizi. Kırılmış kanatla pervaz vurmaya kalktık mavi göklere… Yırtık yelkenlerle açıldık ummanlara. Panzehir yerine ağular sunuldu bize.
Şimdi hasretler doludur defteri âmalimiz, ahlar salmışız bulutlara. Hicran yaraları göz göz gönlümüzde. Tebessüm kaynağı olan şebnem ağ üzerimize. Ağustosta soğuk bir pınar, efil efil meltem… Bulutların çiçekleri yağmur bombardımanına tuttuğu bir güneşli günde ebe kuşağının bütün renkleri gibi düş gönlümüze. Oklarınla hedef al gönlümüzü. Ey sevgili! Bizi bize bırakma.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder