Kar yağınca her tarafta bir tedirginlik.
Bir yerde gözüme ilişti şehrimiz kışa hazır diye. Hani kar caddelerden
sokaklardan alınacak gözümüzden uzaklaştırılacak. Gazeteler manşet atacak: “BEYAZ
ESARET”. Esaret, ne kadar kötü bir kelime. Esir olmak hürriyetinin elinden
gitmesi. Bereket ve rahmet olarak nitelenen bu nimete nasıl oldu esaret
kelimesiyle anılıyor.
Köylerde söylenir: Kar olmazsa mahsul
olmaz. Çiftçilerimiz için kar berekettir. Çocuklar için kar neşe kaynağıdır.
Kartopu oynayacaksın, kızakla kayacaksın. Kar yağınca çocukluğumun soğuk kış
günlerini hatırlarım. Pencerelerimizde oluşan buz desenleri hala gözlerimin
önündedir. Çeşmelerde oluşan buz sarkıtları, tarlalarda tavşanların oluşturduğu
izler, bir desen gibi ruhuma huzur verirdi. Kar temizliktir. Kar’ın beyazlığı
insan ruhunu dinlendirir. Kar’ın bir psikolojisi vardır.
Köylerde kar ve kış sohbetlerin koyu
olduğu mevsimdir. Komşuluklar artar, köy odalarında sohbetler demlenir. Sobada
meşe odunu yanarken kaynayan bakır ibriğinin sesine karışan çay sohbetlerini
köylü olanlar, köyle irtibatı olanlar bilirler. Kar bir kültürdür. Kar’a
düşmanlık olmaz, onun için gazetelerin ‘beyaz esaret’ yaklaşımını doğru
bulmuyorum.
“Şu dağlarda kar olsaydım, olsaydım”,
diyen türkü benim içimi ısıtan türkülerdendir. Kar kadar temiz, saf… Elliott
Smith’in Angel In The Snow (Karda Melek) şarkısı. Sözlerini anlamasam da içimi
ısıtan şarkılardan. Her yağmur tanesini bir melek indirir rivayetini bana
hatırlattığı için sevdim şarkıyı.
“Kar yağıyor bu gece, öyle beyaz ki şehir
Anlamak bir ömür sürer, hayat niye
kirlenir”
Şehrimizi temizleyen kara inat şehirleri
kirleten bizler için karın yağışı ne kadar hoş ne kadar güzel. “İncecikten bir
kar yağar tozar elif elif diye” kar yağarken meydana gelen çizgiyi elife
benzetmek ne kadar zarif bir bakış.
Bu yazıyı yazarken internetten kar
türkülerini dinliyordum. Evet kar üstüne ne çok söz söylenmiş, türküler
yakılmış. Soğuktan korumak için astronot gibi giyindirdiğimiz, kartopu
oynamasına, kara dokunmasına müsaade etmediğimiz çocukların büyüyünce karın
yağışını esaret olarak algılaması kaçınılmaz olacaktır. Kış aylarını kapılarda,
karların içinde geçiren bizim kuşak için karın yağması mutluluktan başka bir
şey değil. Toplum olarak davranışlarımız değiştiği gibi bakış açımız da
değişiyor.
Kar için bir yazı kaleme alınca
kardelenlerden bahsetmezsek eksik kalır. Karın altından ilk baş uzatan o
çiçekten bahsediyorum. Sırf bu çiçekler için kar’ı sevmek gerekir. Kar mevsimi
kışın ardından baharın geleceğini bilmek bunun hasretini çekmek de kış
mevsimine ait güzelliklerden.
Tabiatın yeniden canlanması ibret
nazarıyla bakmamız için bir fırsat. Kuranı Kerimde de bize öneriliyor.
(Hadid-17, Fatır-9) Kış olmazsa, kar olmazsa, ardından bahar gelmezse tefekkür
tarafımız eksik kalır.
Kış aylarının ve karın tefekkür dünyamızı
zenginleştirmek için bir fırsat olduğunu söyleyerek bitirelim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder