1 Ocak 2020 Çarşamba

NASIL YAZIYORSUN?

Eli kalem tutup yazan her şahsa bu soru defalarca sorulmuştur. Beni rahatsız edecek kadar sorulan bu sorunun cevabı üzerinde düşündüm biraz. Elbette yazmak için formüller vermeyeceğim bu yazıda. Yazmak için kalem kağıt yeterli değil. Daha başka şeyler gerekiyor. İyi bir okuma geçmişi, biraz inziva, biraz sessizlik. Ve yazmak için ciddi bir hazırlık.
Yalnızlığı birçok insan sevmez. Ben ise yalnız kalmaya tutkuyla bağlı olmasam da zaman zaman yalnız kalmayı yeğlerim. Bunu bir ihtiyaç olarak görürüm. Yalnız kaldığım zamanlarda evrendeki hiçliğimi daha iyi kavradığımı düşünüyorum. Yalnızlık derken bazen dağlara tırmanırım bazen kırlara giderim. Tabiatın kalbinedir bu gidişlerim. Geceler yazmak için en iyi zamanlardır. Birçok çeldirici çevrenizden uzaklaşmıştır. Fiziken olmasa da ruhen inzivadasınızdır. İşte bu zamanlar yazmanın en bereketli iklimleridir.
Aslında yalnızlık mutlaka tek başına yaşamayı gerektirmiyor, yalnızlık bazen bir içsel yalnızlıktır. Kentin en kalabalık yerlerinde de bu yalnızlığı yaşarım. Kendi içine yürümek ve saatler boyu kimselere rastlamamak. Bazen yalnızlık eşyalardan uzaklaşmak anlamına gelir. Şöyle kenara çekilip oradan hayata bakmak insanın içini zenginleştiriyor. Eşyalar hakkında daha sıhhatli karar vermemize imkan sağlıyor. Anlamak için bazen dışarıdan bakmak daha iyi sonuçlar doğurabilir.
İhtiyaç duymadığımız ne çok nesne var hayatımızda. Bu durum bazen kendimizi sırf bu nesnelere adamamıza yol açıyor. Hayatımızı nesnelere ipotek ediyoruz. Onlardan uzaklaşınca hem çok zamanımızın olduğunu kavrıyoruz hem de kendimizi daha iyi tanıma fırsatı yakalıyoruz. Dostoyevski, Yeraltından Notlar’da şöyle der: “Etrafınıza şöyle bir göz gezdiriniz! Gerçek hayat denilen şeyin ne olduğunu, nerede olduğumuzu bilmiyoruz bile! Kitaplarımızı ve hayallerimizi elimizden alsalar, öylece ortada kalakalacağız. Neyi sevip nede nefret ettiğimizi bilemeyeceğiz. Etiyle, kemiğiyle gerçek birer insan olmak o kadar zor ki…”
Modern psikoloji yalnızlık duygusunu problem olarak görüyor ve buna karşı öneriler ortaya koyuyor. Filozof Jacques Natanson’a göre yalnızlık duygusu nevrotik bir anormallik değil, insan doğasının ayrılmaz bir parçasıdır. İnsan, hayatının tamamını yalnızlık içinde geçiremez elbet; ancak zaman zaman insanlardan uzak kalmanın ruhumuzu rahatlattığını da söyleyebilirim. Bu durum her insan için geçerli midir? Bu soruya bir cevabım yok elbette. Ama kendim için yalnız kalmayı bir fırsat olarak görüyorum. Bazen bilinçli bir tercih olarak yalnızlığı seçiyorum.
“Gerçeği söylemek gerekirse, insanlar yalnızlık denen şeyin aslında ne olduğunu, nereye varabileceğini pek bilmiyorlar. Her yığına, içinde dostluk var gözüyle bakılmamalı; insanların yüzleri bir resim galerisinden öteye bir anlam taşımayabilir, konuşmalar da bir zilin çınlaması gibi olabilir.” (Francis Bacon – Seçme Aforizmalar)
Bazen şöyle düşünürüm. Bir müziğin ritmine kendisini kaptırarak dans eden insanların hareketleri oldukça saçmadır. Bunu iki şekilde hissedersiniz birincisi böyle bir ortamda kulaklarınızı tıkayarak müziğin sesini duymazsanız hareketler anlamsızlaşır. İkincisi bunu bir videodan izlerken sesi kısarsanız aynı etki oluşur. Böyle bir kişi aslında o kalabalık ve hengame içerisinde yalnızlaşmıştır. Kendi iç dünyasında kaybolmuştur. O dünya ise müziğin büyülü atmosferidir. O kişiye yaptığı hareketleri kaydedip izletirseniz aynı duyguları hisseder. Toplumun içinde yalnızlaşan kişinin hali buna benzer.
Tasavvufta da bunun bir karşılığı vardır: “Halvet der encümen”. Gerisini İslam Ansiklopedisinden aktaralım: “Zâhid ve sûfîlerin sürekli biçimde veya belirli aralıklarla toplumdan ayrı yaşamalarına “halvet, uzlet, vahdet, inzivâ” gibi isimler verilir… Ancak zâhid ve sûfîler, gerçek halvetin kalben ve zihnen halktan ayrı kalarak kendini Allah ile birlikte hissetmekle yaşanabileceğini, bu durumda toplum içinde yaşamanın kalben Hak ile birlikte olmaya engel teşkil etmediğini belirtirler. Nitekim bedenen halktan ayrı olan bir kimse zihnen onlarla birlikte olabilir.” (TDV, İA, Halvet Der Encümen Maddesi)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder