14 Ocak 2021 Perşembe

MEYMENET/SİZ

Dilimize Arapçadan geçiş yapan meymenet kelimesi; bereket, kutluluk ve uğurluluk anlamlarına geliyor.

Arapça (y-m-n) kökünden gelen meymenet ayrıca Arapça yemîn "sağ el" kelimesinin masdarıdır. Türkçe karşılığı ise istenilen, beğenilen nitelikleri taşıyan, beğenilecek biçimde olan, kötü karşıtı. Türkçe’de kullanımı olumsuzluk ekleriyle yaygın: meymenetsiz. Uğursuz, suratsız, kılıksız, huysuz, ters (kimse) manalarına gelir. Yüzünde meymenet yok şeklinde kullanımı yaygındır.

Son zamanlarda yaygınlaşan Aura kavramı, meymenet kavramını biraz yaklaşmaktadır. Her insanda, vücudu sarmalanmış halde bir elektromanyetik alan bulunduğu kabulünden hareketle; bedeni sarmalayan bu elektro manyetik alana aura adı verilmektedir.

Surat asmak, mahkeme suratlı, suratı bir karış, suratı sirke satmak, Suratına bakanın kırk yıl işi rast gitmez, suratından düşen bin parça, surat ekşitmek… gibi deyimler var dilimizde. Bunlar bir insanla ilgili intibalarımızı belirliyor. Son günlerin moda deyimiyle elektrik almak.

Kısaca meymenet kelimesi bir insanın karşısındaki kişide uyandırdığı intiba olarak söyleyebiliriz. Kısaca izlenim. Hz. Ömer’in “Bir yere elçi gönderdiğiniz zaman yüzü ve ismi güzel olanı tercih edin.” şeklinde bir önerisi vardır. (bk. Gazali, İhya, 4/106). Bu sözün ilk izlenimin insanlar üzerinde tesirli olacağı kanısıyla söylendiğini düşünebiliriz. Sufiler, “ilk hatır önemlidir” derler. Burada ki hatır kelimesinin anlamı insanın iradesi dışında zihnine gelen iyi veya kötü düşünceleri ifade eder.

Abraham Lincoln, önemli bir göreve getirmek üzere bir kişi bulmak üzere danışmanını görevlendirir. Danışman çok zeki ve akıllı olduğunu düşündüğü bir kişiyi başkana tavsiye eder. Başkan tavsiye edilen kişiyle görüşür fakat görevi kendisine tevdi etmez. Bunun üzerine danışmanı sorar. Efendim şahsı beğenmediniz mi? Lincoln şöyle der: Gerçekten çok zeki, akıllı ve üstelik bilgili bir kimse ancak yüzünü beğenmedim.

Fizyonomi, genellikle yüz okuma sanatı olarak bilinir. Özellikle insan yüzünde görünen özellikleri tanımlayıp soyut kavramlarla açıklamak olarak da özetlenebilir. Osmanlı döneminde buna ilm-i kıyafet denilirdi. Osmanlı Devleti’nde orduya alınacak kişilerin belirlenmesinde de ilm-i kıyafete bakılırdı. Asker ocağına alınacak çocukların iyi bir aileden, soyu sopu belli olmasına, yaşının sekiz ile on sekiz arasında olmasına dikkat edilirdi. Abdülhamid Han bazı devlet görevlilerinin seçiminde, lise veya askeri okullara öğrenci alımlarında o kişilerin fotoğraflarına bakarak bazı değerlendirmelerde bulunduğu da söylenir.

Bu günlerde bu kelimenin anlamı daha bir önem kazanıyor. Küfranı nimet eden insanları gördükçe aklıma meymenet kelimesi geliyor. Hem de olumsuz haliyle.

Divan şiirinden örneklendirip bitirelim.

 

Avret ile kim kılursa meşveret

Olmaz ol anın işinde meymenet (Ahmedî)

 

Necâbet meymenet hakkâ müşâheddir cebîninden

Nice ihvânını tebşîr eder evvel bi-evvelle (Mekki)

6 Ocak 2021 Çarşamba

HAZIRLIKLI OLUN DARBE VAR (!)

Takip edebildiğim kadarıyla İyi Parti Milletvekili Ahmet Erozan'ın 'Bütçeyi iktisatlı kullanın. Yılın ikinci yarısı alacağız' sözleri bir ışık yaktı.

Can Ataklı’nın “Erdoğan’ın gitmesi için çok büyük bir halk öfkesi ve afet olması lazım. “Bugünün koşullarında darbe yapabilecek kabiliyet yok” dediği basına yansıdı. Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, Cumhuriyet gazetesine röportaj verirken söylediği: “Adnan Menderes, 25 Mayıs 1960 günü Eskişehir’de erken seçim tarihini açıklasaydı, 27 Mayıs askeri darbesi büyük bir olasılıkla önlenebilirdi” sözleri manidar. Bir zamanların moda deyimiyle zamanlaması manidar.

Bu memleket oldukça fazla darbe gördü. 80 yılından sonra olanları bizzat yaşadım. 80 darbesinde üniversiteyi kazanmıştım. Erzurum Atatürk Üniversitesinde nasıl şartlarda ders işlediğimizi anlatmaya kalksam uzun olur. Öğrenci yurtlarında nöbet tuttuğumuzu hatırlarım. Her yurtta askerler nöbet tutar. Aynı şekilde de öğrencilere katlarda nöbet tuttururlardı. Hatırladığım kadarıyla birer saatlik nöbetlerdi. Asıl beni etkileyen ise 28 Şubatta rahmetli Erbakan’a yapılanlardı. Ülkenin başbakanına yapılanları içime hiç sindiremedim.

Bu memleketin darbelerle nasıl geriye gittiğini tecrübe edenler bilir. Belki gençlere anlatmakta zorlanabiliriz. Bunların hangi şer odaklarında hazırlandığını da anlatmaya kalksak değil köşe yazısının makalenin sınırlarını aşar. Şu kadarını söyleyelim. 12 Eylül darbesini 1970’li yıllarda CIA’nin Türkiye Şefi olan Paul Henze, ABD Başkanı Jimmy Carter’a “bizim çocuklar başardı” diye haber vermişti. BBC belgeleri yayınladı. İsteyenler internette araştırma yapabilirler. Ben bir adres vereyim.(https://www.setav.org/bizim-cocuklar-basardinin-belgeleri/)

15 Temmuzda darbecilerin kimlerle kol kola olduğu izahtan vareste. 15 Temmuz'da CIA'ya çalışan ABD'li profesör Henri Barkey'in de aralarında olduğu çoğu yabancı 17 ismin gizemli bir toplantısıyla gündeme geldi. Bizde yaklaşık on yılda bir tekrarlanan darbelerin ortak bir özelliği vardır. Hepsi de Amerikan patentlidir. Talat Aydemir, Amerika’nın desteğini almadan darbe yapmaya kalkışınca sonu darağacı olmuştu.

Sanki karalık yerlerden birileri düğmeye basmak istiyor. Bunun için Türkiye’de işbirlikçi bulmak hiç zor değildir. Gezi olaylarını hatırlayalım. Birde darbecilerin şeceresini biliyoruz. Bunu da bir kenara not edelim.

Bu kadar malumattan sonra söylemek istediğime gelince: sosyal medyada bir vatandaşın 15 Temmuz darbesiyle ilgili olarak söylediği sözü hatırlatmak istiyorum. ‘Bu sefer abdest alarak çıktık tanklara karşı durduk, bir daha böyle bir şey olursa sadece abdestle yetinmeyeceğiz.’

Bu vatandaş gibi düşünüyorum. Bir daha darbe olmayacağına inanıyorum. Ancak zamanın nelere gebe olduğunu bilemeyiz. Hazırlıklıyım, yaşım 60’a merdiven dayamasına rağmen abdest alarak çıkacağım. Sadece abdest değil; yanıma kefenimi de alarak. Kefenden başka bir şeye de gerek yok. Dediğim anlaşılmıştır.

Bu vatanı sevenleri, bu vatana vefa borcu olanları; daha doğrusu derdi vatan olanları uyarıyorum. Darbeye hazır olun demiyorum; hazırlıklı olun.