Önce başlığı açıklayalım. “Nisyan” pek fazla kullanılmayan kelimelerimizden. Unutmak anlamına geliyor. “Ma’lul” illetli demek. Yani hastalıklı. Kısaca şöyle diyelim: “İnsan unutan bir varlık.” Unutmanın güzel tarafları var elbette. Ama unutulmaması gerekenler de var. 28 Şubat gibi. 27 Mayıs gibi. 12 Eylül gibi.
Medyada
28 Şubatla ilgili yazılanları okuyunca şöyle içim burkuldu. Timsah gözyaşı
dökenler için şöyle gazetelerin o günkü nüshalarına bakmak yeterli. (İyi ki
internet var.) Herkes 28 Şubattan muzdaripmiş. O günlerin içinden geçmişliğimiz
var. Yaşımız müsait. O günlerde elini göğsünün üzerinde gezdirip oh oldu,
diyenleri hatırlayacak kadar hafızamız sağlam, Allaha şükür.
Mesela
15 Temmuzdan önce maklube yiyip gerim gerim gerinenler ve her münhal makamı
kendi hakkı zannedenler 15 Temmuz sonrasında FETÖ’ye lanet okumayı vird haline
getirmişlerdi. Birçok kişi geçmişin unutulduğunu zannediyor. İnsanın
nisyanından faydalanıyor. Şu sosyal medya bu konuda ne büyük nimet. Bazılarının
fotoğraflarını, yazdıkları övgüleri, tuttukları çanakları önlerine koysak
utanırlar mı acaba?
İnsanoğlu
garip. Oldukça garip… Kendini saklamasını biliyor. Nerde nasıl davranacağını
da… Nerede nasıl konuşacağını da… Bu da bir yetenek tabii ki. Bulunduğu ortama
uyum sağlamak. Zamanın ruhu falan gibi laflar mı etsek. Meğer Erbakan Hocanın
ne çok seveni varmış. Hüsnü zannımızı galip kılıp şöyle düşünelim. Aklın yolu
bir, herkes gerçeği eninde sonunda görüyor. Eyvallah.
Ne
diyordu Erbakan Hoca: “Adil düzen”; birinci prensip adil olmak. Adaletli
davranmak. Aslında hasretini çektiğimiz şey, gözü kara bir şekilde âşık
olduğumuz şey adaletti. İnsanın fıtratı adaletten yana. Ne yazık ki
adaletsizliğe olan isyanımız hala devam ediyor. Mutlak adalet mahkeme-i kübrada
olacak. Bunda şüphemiz yok. Ama bu dünyanın düzeni için de adalet lazım.
İşin
daha başka bir boyutu da var; o da 28 Şubatın mağdurlarının içinde bulundukları
psikolojik durum maneviyatlarını güçlü kılmıştı. Aynı insanlardan birçoğunun bu
günkü durum ve konumlarına bakarak nerelere savrulduklarını görünce içimizin
acıdığını söylemeliyim. Stockholm sendromu denen bir psikolojik durum var.
Kısaca insanın düşmanına benzemesi. Ya da cellâdına âşık olmak. Bu savrulmaları
makam, mevki, dünyalık diye geçiştiremeyiz. “Allahım sonumuzu hayırlı eyle”
diye güzel bir dua vardır.
Bunlar
benim hatırladıklarım. Unuttuklarım da var elbette. Benim unutmamın zararı
bana. Ama toplum olarak geçmişi unutursak daha büyük belaların başımıza geleceğini
söylemek kehanet değil. Çünkü bu eylemlerin mağduru millet. 28 Şubatta kaç
bankanın içi boşaltıldı. Bu milletin cebinden ne kadar para çalındı. Fetö
sürecinde bu milletin zeki evlatları nasıl zehirlendi. Kendisine düşman edildi.
Milletin parasıyla alınan silahlar millete doğrultuldu. Ne demişti rahmetli
Muhsin Yazıcıoğlu: “Namlusunu millete çevirmiş tanka selam durmam.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder