Dünya hayatı sizi aldatmasın hitabının uzağına düşen insanın acınası durumudur sosyal medya üzerinden kendini pazarlamak. İç dünyamızı curufat yığınına dönüştüren bu narsist hayat tarzı etkilemedik kimse bırakmadı. Kendini bilmek erdeminden kendini bildirmek ukalalığına ne zaman taşındık. Aslında derdimiz var olmak değil, varlığının farkında olmak olmalı değil miydi? Durum özetle şu "memento mori" (fani olduğunu hatırla) dan "memento vivere" (yaşadığını hatırla) ya.
İnsanın
görünür olma isteği sadece hayata bağlı kalma alışkanlığıyla açıklanası
değil. Enaniyet dediğimiz şey
yüreğimize, vicdanımıza kısaca bizi insan kılan cevherimize uzak düşmek demek.
Bu hastalığı özgürlük kavramıyla açıklayamayız. Sadece görünür olmak,
beğenilmek ve ben ben ben naraları…
Aslında
bu insandan ve insanlıktan uzak düşmenin yeni bir biçimi. Kendine uzak düşene
neresi yakın olabilir? Ona kim yaranlık edebilir? Çeşitliliğiyle baş döndüren
sosyal medya platformlarını benlik zemini olarak kullanmaktan bahsediyorum.
Yoksa üst seviyede bir bilinç, ait olduğu toplumu bilinçlendirme, aydınlatma,
uyarma etkinliklerinden söz etmiyorum. Bu tür bilinç sahipleri için bu kanallar
büyük nimet. Kendileri için değil; insan için, insanlık kümesine anlam ve önem
kazandıracak değer için çaba gösterenleri tabii ayrı bir kategoride tutuyorum.
Bu kemal derecesine yükselmiş kişiler için görünüyor olmanın, görünmenin hatta
görünmemenin hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur.
İçinde
boşluk olanların, daha farklı bir ifadeyle içi boş olanların kendilerini
diğer insanların beğenisine arz etmeleri geçici bir haz oluşturabilir ancak
enaniyet kokan hiçbir eylem o boşluğu dolduramaz. Eğer içiniz dolu, altyapınız
sağlam, bilgi donanımınız yeterliyse hiçbir ilgisizlik sizi önemsizleştirmez,
itibarsızlaştırmaz. Çünkü bilginin kendisi entelektüeldir. Allahın isimlerinden
birisi de el-alim değil midir?
*
Kendilerini
görünür kılmak için olmadık şaklabanlık yapanların, yediğini içtiğini, her
adımını paylaşanların psikolojik analize tabi tutulması gerekir. Her mahremimizi,
her şeyimizi insanlarla paylaşmamız gerekmiyor. Bu tür kimseler için göz ardı
edilmek depresyon kaynağıdır. İç huzuru, kalp selameti, vicdan temizliği ve
akıl sağlığı kısaca insan olmak açısından kendi sınırlarımız içinde yaşamayı
bilmeli.
Onların
varlıklarının anlamı kaç beğeni aldıklarıyla ölçülebilir ancak. Onaylanmak,
kabul görmek, kadraja girmek bütün çabaları bu yöndedir. Israrla kendini görünür
kılmak için çaba sarf edip başkalarının gözüne dayamanıza rağmen yine de rağbet
görmüyorsanız, kimliğiniz ve kişiliğinizde bir problem var demektir.
Kendinizi
başkalarının beğenisi oranında, değerli buluyor ve bunu bir statü olarak
görüyorsanız hayatınızın anlamı yoktur. Kişilik
inşa edememe hastalığıyla muallelsinizdir. Hakikat nezdinde değeri olmayanların
görünür olmak yoluyla kendilerini avutma çabaları, şuursuz insanın mücessem tezahürüdür.
Yaşadığımız
dünyada bir sürü görünmeyen insan var. Halbuki onlar göz önündeler. Onlarla aynı
ortamlarda yaşıyoruz, karşılarında oturuyoruz ama görmüyoruz. Buradaki
görünmezlik karşımızdakinin görünmez olmasıyla ilgili değil bakanın körlüğüyle,
ilgisizliğiyle ilgili bir durum.
Burada
durup gül yetiştiren adam romanının kahramanına bakmak gerekiyor. Toplumun
birçok kesiminde bu kişilerden bulabiliriz. Onların görünmelerini veya görülmelerini
engelleyen bir perde var. Bazen bilinçli olarak görünmez olmak kendi
tercihleridir. Bu görülmezliğin yaşadığımız zamanla, çağla çok yakın ilgisi
vardır.
Sosyal
medyada her platformda karşımıza çıkan görünür olma hastalığına karşı
görünmezlik bir ütopyadır. Ancak gül yetiştiren adam gibi kendini bilinçli
perdeleyenler dünyamızın güzelleşmesini sağlayanlardır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder