Eşyanın tabiatı nedir? Eşyanın
tabiatı, yaratılış/fıtrat kanununa uymaktadır. Bunun üzerinde biraz duralım. Fıtrat
insanın yaratılış kodlarıdır. Akıl buna ulaşmak için bir araç. İnsan aklının
sınırlılığı yapısaldır ki, insanın duyma, görme, tatma gibi algılama
kapasitelerinin üst ve alt sınırları vardır. İnsan aklının başka bir
sınırlılığı çevreseldir ki, o da insanın dil, bilgi, kültür gibi öncül birikimi
açısından kendi tarihselliği ile sınırlı olduğu haldir.
‘Fıtrat’ kavramı Kur’an’ın,
özelikle doğal yapı/doğal eğilim/yaratılış ile ilgili önemli bir kavramıdır,
diyor Hüseyin K. Ece
Cahit Sıtkı, “Otuz Beş Yaş Şiiri”nde şöyle diyor:
Gökyüzünün başka rengi de varmış!
Geç farkettim taşın sert olduğunu.
Su insanı boğar, ateş yakarmış!
Her doğan günün bir dert olduğunu,
İnsan bu yaşa gelince anlarmış.
Taşın sertliği, suyun boğması,
ateşin yakması… Tabiatlarının gereği. Ancak mucize dediğimiz şey
tabiatın/fıtratın değişmesi. Musa (as) ın Kızıl Denizde boğulmaması, ateşin
İbrahim (as)ı yakmaması gibi.
İnsanın aslının toprak oluşu
hakikatini ve tabiatını anlamak bakımından bize ipuçları verebilir. Toprak
buğday için ne ise insan için de odur.
***
Aslımız topraktan olduğu için
toprağa vatan diyoruz. Vatan kelimesi hamaset değil; aidiyettir. Toprağa alınıp
satılır muamelesi yapmak, arsa olarak görmek fiyat biçmek insanın kendi aslına
ihanetidir. Şöyle demiştim: “İnsan unutan bir varlıktır, bazen insanlığını bile
unutur.” Bu unutkanlık aslımızı unutmak yanında eşyanın tabiatını da unutmak
demek. Unutmak ve hatırlamak bir birinin zıddı olan kelimeler. Unutan
hatırlayabilir de. Hatırlamak yani tezekkür. Bu kelimenin ‘zikir’le aynı kökten
olduğunu söyleyelim.
***
Allahı(cc) zikretmenin kuru
kelime tekrarı olmayıp onu hatırlamak olduğunu, hatta hatırdan hiç çıkarmamak
olduğunu Cibril hadisindeki “Çünkü her ne kadar sen Onu görmüyorsan da O seni
muhakkak ki görüyor,” cümlesinden çıkarabiliriz. Zikir ehli olmak bir nevi
hatırları yâdetmektir. Hatıraları yâdetmek irtibatı ve ilişkileri sıkı tutar.
Rıbat, irtibat ve rabıta… Bunlar bizim kültürümüzün mefhumları. Ne demişti
Cemil Meriç; "Kamusa uzanan el namusa uzanmıştır."
***
İnsanda yaratılan olduğuna göre
kendisine “şey” denilmekte bir mahzur yok. Öyleyse eşyanın tabiatı varsa
insanın da tabiatı var. Ebu Bekir el-Verrâk’a göre Allah’ın insanları üzerinde
yarattığı fıtrattan maksat fakirlik ve ihtiyaçtır. İnsan doğduğu andan ölünceye
kadar geçinmek, ayakta kalmak veya yaşamak için bazı şeylere fakir ve muhtaçtır
değil midir? Bu da onun fıtratından (doğal yapısından) gelen bir şeydir.
(el-Kurtubî, Camiu li-Ahkâmi’l-Kur’an, 2411)
İhtiyaç sahibi olmak müstağni
kelimesinin zıddı. Müstağni Allahu Teâlâ’nın sıfatlarından. İnsan ihtiyaç
sahibi olduğunu, fakir olduğunu kabul edince kulluğunu kavramış oluyor.
Aklı olan ve hayatı doğru
anlamlandırmaya çalışan kişi, sığ ya da derinlemesine insanı ve evreni tanımak,
ilk faili bulmak veya varlığın amacını ve yaratılış hikmetini bilmek; yani hak
ve hakikate ulaşmak ister. Tutarlılık açısından insanın bulacağı doğru, kendi
doğrusu kadar, insan doğasının ve evrenin de doğrusu olmak durumundadır.
Evrensel doğruyu ve doğruyla
uyumu ifade etmek için "fıtrata ve eşyanın tabiatına
uygun" olmaktan bahsedilir. Evrenin ve insanın tesadüfen veya
kendiliğinden yaratılması muhaldir. Yoktan var eden bir yaratıcı tasavvuru veya
inancı dışında; evrenin var oluşunu ruhçu, maddeci, benmerkezci ya da
bilinemezci yaklaşımlarla yani yaratılmışların bilgi formuyla açıklamaya
çalışan ve ideolojiler ve felsefi akımlar her zaman mevcut olmuş. O halde bir
yaratıcıdan bahsedeceksek, Müslüman olarak Allah'ı gereği gibi tanımalıyız ve
Allah'la birlikte başka ilahlar edinmemeliyiz.
Eşyanın tabiatına aykırılık, fıtrata uygun davranmamak eşyayı,
canlıları ve insan denen varlığı kendi yaratılış kanunlarından kopartıp madde
ile ilişkilendirmek demektir ki, bu "hak" ile yaratılanı bozmaya çalışan büyük
bir zulümdür.
Fıtrat “yaratılış amacına
uygun olmak" olarak tarif edilebilir. Eşyanın tabiatı da budur. İnsan hak
ve hakikati arama serüveninde diğer bağlantıları izale edip hakkı hedef
gözeterek yürüyebiliyorsa fıtrat üzeredir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder