İnsanın yaratılış sebebini
unuttuğu ve hayatına giren çeldirici birçok varlık dolayısıyla sebebi hatırlayamadığı
dönemlerden geçiyoruz. Varlık sebebini düşünmeyen insanoğlu ölümden ötesini de
düşünmez, buna fırsat bile bulamaz. İnsanoğlu varlık sebebini unuttuğu için
kendini âlem içerisinde hükümran olarak görme eğiliminde. Bu da insanı
narsizmin kucağına itmekte.
İnsanın kendini beğenmesiyle
ilgili Yusuf (as)a nispet edilen bu yorumdan elbette çıkarılacak dersler
vardır. Yusuf (as) aynada kendisine bakar ve ne kadar yakışıklı ve güzellik
sahibi olduğunu düşünür. Bu güzelliğin paha biçilmez olduğu hissi kendisinde
oluşur. Bu yüzden Allahu Teâlâ onu köle olarak ucuz bir fiyata sattırır. Kıssa
bu…
Allahu Teâlâ insanı elinde
bulunduğu imkânlarla imtihan ediyor. İmkânlarımız imtihanımızdır. Para, makam,
güç, güzellik, ilim… aklınıza ne gelirse. Yeryüzünü sahipsiz zanneden insanoğlu
orada hükümran olmak ister… Kendi bedeninin sahibi olduğu zehabına kapılan
insanoğlu kendini ilah yerine koymanın yoluna girer. Rızkı verenin Allah
olduğunu unutarak kendi aklı sayesinde zengin olduğunu düşünür. Makam sahibi
olunca astlarının Allahın emaneti olduğunu düşünmeden onlara zulmeder. Bu tür
örnekleri çoğaltabiliriz.
Dünya hayatına göz açan insan
bulduğu ortama öyle adapte olur ki oradaki harikuladeliği göremez. Güneşin her
gün doğması, yağmurun yağması, baharın gelmesi rutin işlermiş gibi görülür. Bu
algı insanın yanılgı noktasıdır. Hayatın böyle devam edip gideceği, determinist
bir bakış açısıyla değerlendirilir. Bu düşünce ile dünya, insanla Allah arasına
girer ve Allah ile olan bütün bağlantıyı keser. Allah ile irtibatı olmayan
insanın irtibatı şeytana yönelir.
İnsanoğlu bulunduğu ortama adapte
olmakta mahirdir. Ekvatordan kutuplara her coğrafyada yaşayabildiği gibi, her
sosyal ortama da alışmakta zorluk çekmez. Etrafındaki insanları eğlencenin
göbeğinde, günübirlik işler peşinde, ebedi olarak yaşayacaklarmış gibi bir hal
ve anlayışla hayatın zevkini çıkarmaya çalıştıklarına şahit olunca kendisi de
bu ortama uyum sağlar. Allahu Teâlâ insanı bu konuda uyarır: “Düşünseler şunu
da anlarlardı ki: bu dünya hayatı geçici bir oyun ve eğlenceden başka bir şey
değildir ve ebedî âhiret diyarı ise, hayatın ta kendisidir. Keşke bunu bir
bilselerdi!” (Ankebut, 64) “Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey
değildir. Sakınanlar için âhiret yurdu elbette ki daha hayırlıdır. Hâlâ
aklınızı kullanmayacak mısınız?” (Enam, 32)
Hayat çok kısa… Yaşadığımız andan
ibaret. Umduğumuzdan daha hızlı akıyor zaman… Bunu insan yaşlanınca daha iyi
anlıyor. Dünyanın bir tiyatro sahnesinden ibaret olduğunu anlamak için yarım
asırlık bir ömür gerekiyor bizim gibiler için. Ölüm, en büyük vaiz. Buna rağmen
yaşanan ölümler de bizi kendimize getirmeye yetmiyor. Çeldiricilerin fazlalığı
ölümün tesirini cenaze namazıyla sınırlandırıyor. Ölüm meleğiyle tanışan her
insan bedenini gassalın ellerine teslim edip yakınlarının omuzlarında bu
dünyadan hiçbir şey almadan kefenle yolculanıyor.
Mal, makam, güç, para hiç birinin işe yaramadığını her
gün görmemize rağmen aldanmaya devam ediyoruz. Resulullah Efendimiz (sav)
dünyadan yüz çevirmenin anlamını şöyle açıklıyor: "Dünyadan yüz çevirmek,
ne helal şeyleri haram etmektir, ne de malı zayi etmektir. Dünyaya rağbet
göstermemek, elinde olan nimete, Allah’ın elinde olan nimetlerden daha fazla
güvenmemen ve başına bir musibet geldiğinde o musibete gösterdiğin rağbet, o
musibetin gelmemiş olmasına gösterdiğin rağbetten fazla olmasıdır." (İbn-i
Mace)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder