13 Ocak 2017 Cuma

İNSAN BİR GARİP VARLIK

 

İnsanın yaratılış sebebini unuttuğu ve hayatına giren çeldirici birçok varlık dolayısıyla sebebi hatırlayamadığı dönemlerden geçiyoruz. Varlık sebebini düşünmeyen insanoğlu ölümden ötesini de düşünmez, buna fırsat bile bulamaz. İnsanoğlu varlık sebebini unuttuğu için kendini âlem içerisinde hükümran olarak görme eğiliminde. Bu da insanı narsizmin kucağına itmekte.
İnsanın kendini beğenmesiyle ilgili Yusuf (as)a nispet edilen bu yorumdan elbette çıkarılacak dersler vardır. Yusuf (as) aynada kendisine bakar ve ne kadar yakışıklı ve güzellik sahibi olduğunu düşünür. Bu güzelliğin paha biçilmez olduğu hissi kendisinde oluşur. Bu yüzden Allahu Teâlâ onu köle olarak ucuz bir fiyata sattırır. Kıssa bu…
Allahu Teâlâ insanı elinde bulunduğu imkânlarla imtihan ediyor. İmkânlarımız imtihanımızdır. Para, makam, güç, güzellik, ilim… aklınıza ne gelirse. Yeryüzünü sahipsiz zanneden insanoğlu orada hükümran olmak ister… Kendi bedeninin sahibi olduğu zehabına kapılan insanoğlu kendini ilah yerine koymanın yoluna girer. Rızkı verenin Allah olduğunu unutarak kendi aklı sayesinde zengin olduğunu düşünür. Makam sahibi olunca astlarının Allahın emaneti olduğunu düşünmeden onlara zulmeder. Bu tür örnekleri çoğaltabiliriz.
Dünya hayatına göz açan insan bulduğu ortama öyle adapte olur ki oradaki harikuladeliği göremez. Güneşin her gün doğması, yağmurun yağması, baharın gelmesi rutin işlermiş gibi görülür. Bu algı insanın yanılgı noktasıdır. Hayatın böyle devam edip gideceği, determinist bir bakış açısıyla değerlendirilir. Bu düşünce ile dünya, insanla Allah arasına girer ve Allah ile olan bütün bağlantıyı keser. Allah ile irtibatı olmayan insanın irtibatı şeytana yönelir.
İnsanoğlu bulunduğu ortama adapte olmakta mahirdir. Ekvatordan kutuplara her coğrafyada yaşayabildiği gibi, her sosyal ortama da alışmakta zorluk çekmez. Etrafındaki insanları eğlencenin göbeğinde, günübirlik işler peşinde, ebedi olarak yaşayacaklarmış gibi bir hal ve anlayışla hayatın zevkini çıkarmaya çalıştıklarına şahit olunca kendisi de bu ortama uyum sağlar. Allahu Teâlâ insanı bu konuda uyarır: “Düşünseler şunu da anlarlardı ki: bu dünya hayatı geçici bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir ve ebedî âhiret diyarı ise, hayatın ta kendisidir. Keşke bunu bir bilselerdi!” (Ankebut, 64) “Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Sakınanlar için âhiret yurdu elbette ki daha hayırlıdır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?” (Enam, 32)
Hayat çok kısa… Yaşadığımız andan ibaret. Umduğumuzdan daha hızlı akıyor zaman… Bunu insan yaşlanınca daha iyi anlıyor. Dünyanın bir tiyatro sahnesinden ibaret olduğunu anlamak için yarım asırlık bir ömür gerekiyor bizim gibiler için. Ölüm, en büyük vaiz. Buna rağmen yaşanan ölümler de bizi kendimize getirmeye yetmiyor. Çeldiricilerin fazlalığı ölümün tesirini cenaze namazıyla sınırlandırıyor. Ölüm meleğiyle tanışan her insan bedenini gassalın ellerine teslim edip yakınlarının omuzlarında bu dünyadan hiçbir şey almadan kefenle yolculanıyor.
Mal, makam, güç, para hiç birinin işe yaramadığını her gün görmemize rağmen aldanmaya devam ediyoruz. Resulullah Efendimiz (sav) dünyadan yüz çevirmenin anlamını şöyle açıklıyor: "Dünyadan yüz çevirmek, ne helal şeyleri haram etmektir, ne de malı zayi etmektir. Dünyaya rağbet göstermemek, elinde olan nimete, Allah’ın elinde olan nimetlerden daha fazla güvenmemen ve başına bir musibet geldiğinde o musibete gösterdiğin rağbet, o musibetin gelmemiş olmasına gösterdiğin rağbetten fazla olmasıdır." (İbn-i Mace)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder