13 Ocak 2017 Cuma

İNSANLIK İÇİN

 

“Bu devir, sıradan insanın en parlak zamanı; duygusuzluğun, bilgisizliğin, tembelliğin, yeteneksizliğin hazıra konmak isteyen bir kuşağın devridir. Kimse bir şeyin üzerinde durup düşünmüyor. Kendisine bir ülkü edinen çok az. Umutlu birisi çıkıp iki ağaç dikse herkes gülüyor; “yahu bu ağaç büyüyünceye kadar yaşayacak mısın sen?” Öte yanda iyilik isteyenler, insanlığın bin yıl sonraki geleceğini kendilerine dert ediniyorlar. İnsanları birbirine bağlayan ülkü tümden yitti, kayıplara karıştı. Herkes, yarın sabah çekip gidecekleri bir handaymış gibi yaşıyor. Herkes kendini düşünüyor. Kendisi kapabileceği kadar kapsın, geride kalanlar isterse açlıktan, soğuktan ölsün, vız geliyor.”
Yukarıdaki cümleler tanıdık geldi mi? 1821-1881 yılları arasında yaşamış olan ünlü Rus yazar Fyodor Dostoyevski’ye ait bu sözler. Bize hiç de yabancı gelmeyen ve 21. yüzyılın başlarındaki insanlığı tarif eden bu sözler; insanlığın yüzyıllar öncesinde başlayan irtifa kaybının devam ettiğini göstermekte. 
Sokaktaki insanı tarif eder gibi görünen bu cümleler aslında hepimizi tarif ediyor. İnsan bugün bir ticari mal konumuna düştü, tarihte insanların emeği sömürülürken bugün insanın kendisi alıp satın alınan bir meta haline dönüştü. Bizim, bazen unuttuğumuz ama hiçbir zaman gündemden düşmeyen bir konudur bu.
Japonya'da cenin lüks bir yemek olarak kabul ediliyor, yani canınız cenin yemek isterse hastahaneden 200 ile 750 dolar arasında değişmekte olan fiyata alıyorsunuz. Japonya'da cenin yamyamlığı maalesef oldukça yaygın durumda çünkü bu insanlar bunu sağlık verici ve güzelleştiren bir uygulama olarak görüyorlar.
Bu bizim hepimizin ayıbıdır, biz bu sorunları asla ve asla görmezden gelemeyiz. Aksi takdirde insanlığımız kayıp etmiş oluruz. Bu tarz sorunlar ile beraber, omuz omuza savaşmamız gerek, sesimizi duyurmamız gerek.
Ümitlerin tükenmekte olduğu süreçlerde; yeni bakış açıları, yeni düşünme biçimleri, yeni yaklaşımlar gibi her zaman yapılacak doğru bir şeylerin olduğuna inanıp, insanlığın ıskaladığı medeniyetle tekrar insanlığı buluşturmak için çaba sarf etmek ve düşünmek gerekir.
Medeniyet, an’ın büyüsüne kapılıp geleceğin ıskalanmamasıdır. Medeniyetin rüyasını görebilmek, hayalin derinliklerine doğru tohumlar ekmekle mümkün. Sorumsuz bir neslin medeniyet inşa etmesini beklemek kadar beyhude bir durum düşünülemez.
Çaplı insan yetiştiremiyoruz: 'Ortalama' insanlar yetiştirmekle yetiniyoruz ve bununla övünüyoruz bir de! İnsana verilen akıl, güzeli çirkinden temyiz/ayırma gücü, insana verilen nimeti ve değeri göstermesi bakımından önemli. Hz. Ali'ye izafe edilen şu beyitler, insanın değerini anlatmakta:  "İlacın sendedir de farkında olmazsın. Derdin de sendendir fakat görmezsin. Sanırsın ki sen sâde, küçük bir cirimsin; Halbuki sende dürülmüş en büyük âlem."

İnsana yatırım yapamadığımız, kendi insanımızı, 'insan tipi'mizi yetiştiremediğimiz sürece, aslında kendi sonumuzu hazırladığımızı, kendi ayağımıza kurşun sıktığımızı görmemiz gerekiyor. Medeniyet rüyası gören kafalara ihtiyacımız var ve bu kafaları yetiştirmek için seferber olmalıyız.

Gözü kapalı her şeye eyvallah diyen beynini kullanamayan insan tipleriyle nereye kadar.  Açıkçası, bu gidiş, hayırlı bir gidiş değil, bitiş gibi görünüyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder