13 Ocak 2017 Cuma

İNSAN YORUM YAPABİLEN BİR VARLIKTIR


Cennetteki yasak ağacın meyvesinden yenilmesinin asıl nedeni, İblis’in ağaca dair yorumunun Âdem ve eşi tarafından mutlak doğru kabul edilmesidir. İblis, onları cennetten kovdurmak için, ağacın meyvesinin ölümsüzlük iksiri taşıdığı ve yenilmesi halinde sonsuz mutluluk yurdu olan cennetten çıkarılmaları olasılığının tamamen ortadan kalkacağı tezini üretti. Emir kesindi "bu ağaca yaklaşmayın."
Âdem (as), yasak meyvenin kendisine ölümsüzlük getireceği şeklindeki İblis’in yorumunu mutlak doğru sayması nedeniyle cennetten uzaklaştırılmıştır.
Şeytan ise yaratılışa dair bir yorumda bulundu. "Onu topraktan beni ateşten yarattın, ateş topraktan hayırlıdır." Bu yorum ebedi olarak cennetten kovulmasına neden oldu.
Aslında Âdem’e isimlerin öğretilmesi ve o isimleri meleklerin karşısında söylemesi olayı, Âdem’e yorum yetisinin verildiği anlamına gelir. Varlık, kendisini dışa vurmaya içkin, metafizik ise fiziki anlamlandırmaya içkin bir özellik arz ettiği için yorum kaçınılmaz bir gerçekliktir. İnsanın yapısında yorum yapma yetisi olduğundan Kabil ile Habil ayrı düşebilmiş.
Allah’ın Âdem’e kitap göndermesinin bundan sonrasında da peygamberleri kitapla göndermesinin ana sebebi bu olabilir mi? İnsanların varlığın yalın halini çarpıtmadan ve özünden koparmadan algılamasına yardımcı olmak, subjektif yargılarına varlığın hakikatini hapsetmemek ya da varlığın gayesinin anlaşılmasına sürekli katkı sağlamak.
İnsanlık tarihine topluca göz atacak olursak, insanlık tarihi boyunca esas olarak olgular ve Allah’ın olgulara dair sözleri karşısındaki insanların yanlış yorumlamalarını görmüş oluruz. Samiri’nin buzağı heykeli böyle bir yorumdur. Firavun ve yandaşlarının yorumu da böyledir.
İnsan yoruma müptela kılınmış. Kendi donanımı ve varlığın aklı karşısındaki kışkırtıcı cazibesi insanın yorumunu evrensel bir realite olarak ortaya koyar. Din konusu iman ile ilintilidir. İnanırsınız o kadar. Dogmatik kurallar içerir. Yorum herkeste farklı şekillerde gelişen bir gerçekliktir.  Yorumun dinin yerine geçmeyeceğini, her insanda farklı tezahür ettiğini bilmek gerek.
Bildiğimiz bir şey var ki, âdemoğlunun bir yorumdan diğerine yuvarlanarak bugüne ulaşmış olduğudur. Ali Şeriati, insanın tarih, doğa, toplum ve benlik gibi zindanları olduğunu söyler. Buradan çıkaracağımız sonuç yorumun kutsanmaması olmasına rağmen Şeriati Habil ve Kabil kıssasından hareketle kapitalizm fikrinin başladığı yorumunu kutsaması bir ironi olarak karşımızda durur.
İlk insanın bilgi kaynağı vahiydi. Ancak Kabille birlikte insan için yeni bir tehlike ortaya çıktı. Vahyin işaret ettiği anlam yerine yorumun kutsanması. Kabil kendi yorumunda ısrar ederek onu kutsuyordu. Gerçi şeytan da daha önce kendi yorumunu kutsamıştı fakat insan düşüncesinde yorumun kutsanması Kabil’e aittir. İblis’in Âdem’le ilgili ve Âdem’in de yasak meyveyle ilgili verdikleri ilk tepkiler ve yaptıkları yorumların yanlışlığı ancak Allah’ın açıklamaları ile anlaşılabilmişti. Vahyin, işaret ettiği anlam yerine yorumun öne çıkarılması insanın zindanı demekti.
İnsanın en öncelikli öncülü fıtrattır, bunun en biricik kaynağı ise vahiy. İnsan aklı temel erdemleri doğrudan doğruya ilahi kitapta bulur. Böylece akılla ilahi kitap aynı düzlemde hareket eder. Buna ‘selim akıl’ diyoruz. Kişi, hakikati buluncaya kadar sonuna kadar aklını kullanma hürriyetine sahip. Necip Fazıl şöyle der: “İşte, derin ve gerçek müminde ilahi nimetlerin en zenginlerinden biri olan akıl; Şer’i isimlendirilişiyle selim akıl Şeriatı yegane ve mutlak hakikat mizanı sayar ve bu mutlak mizanı ayrıca mizana çekmek kudretini nefsinde görmez.”
İnsan sınırsız yorum yapma hakkına sahiptir ve yaptığı yorumu kutsamadıkça suçlu değildir. İnsanlığın tarihi boyunca işlediği en temel suç; vahyin kaynaklığı dışında kendi yorumunu ve mantığını kutsamasıdır. Allah(cc) yorumun kutsanmasını Kuran’da eleştirir. (Bakara, 170; Maide, 104) Böylece hakikatle insan arasındaki alanı temizler.
Yukarıda felsefesini yaptığımız akıl ve yorum için son söyleyeceğimiz ise şudur: Allahu Teâlâ insana yorum yapma melekesini/yetisini verirken hangi kul düşünmemizi sınırlandırarak yorum yapmamıza engel koyabilir. Düşünmemizi ipotek altına alarak kendisinden farklı düşünmeyen robotlar olmamızı isteyebilir.
İnsanın, varlık karşısında yalnız bırakılmaması, Allah’ın sözleri ile desteklenmesi aslında insana yapılan en büyük lütuftur. Bu şekilde insan, hem nesneyi doğru okuyup değerlendirme, hem de yanlış yorumlara sapmama imkânı. Varlığı okuma, düşünme, tanıma, tanımlama ve kullanmada üst bir bakış kazanmış ve koordinat düzlemindeki kendi yerini de sürekli test edebilme imkânına kavuşmuştu.
Allah’ın vahiy göndererek insanla sözlü iletişim kurması, insanın, varlıkla kutsamadan anlama dayalı bir ilişki kurmalarına yardımcı olmak içindi. Ancak vahiyle birlikte yeni bir tehlike daha ortaya çıktı. Vahyin işaret ettiği anlam yerine yorumun kutsanması.
Yukarıda da söylediğimiz gibi iman kabulden ibarettir. Talebenin birisi hocasına sorar: İman nedir? Hocası beni dışarı çıkarın der. Dışarısı karanlıktır. Eliyle uzakları işaret ederek orada bir ışık var görüyor musun? der. Talebe orada ışık olmadığını söylese de hoca ısrarla ışığın varlığından bahseder. Sonra da talebeye dönerek şöyle der: "iman budur işte. Ben öyle inanıyorum."
Şu uyarı hepimiz içindir: “Onlar, Allah'ı bırakıp bilginlerini ve rahiplerini rablar (ilahlar) edindiler ve Meryem oğlu Mesih'i de. Oysa onlar, tek olan bir ilah'a ibadet etmekten başka bir şeyle emrolunmadılar. O'ndan başka ilah yoktur. O, bunların şirk koştukları şeylerden yücedir.” (Tevbe, 31)

Yukarıda yazılanların bana ait yorumlar olduğunu ekleyerek kendi yorumumu kutsamadığımı da ifade etmiş olayım. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder