Bireyselleşme çağımızın
hastalığı. Sekülerleşmenin desteklediği bireyselleşme ve egoizm insanı
yalnızlaştırdı. Her bireyin kendisini merkeze koyduğu, başka insanların hedefe
ulaşmak için araç görüldüğü bir dünya üretildi. Bu yeni dünyada savaşlar daha
kanlı ve acımasız, insan kendi kaderiyle baş başa bırakılmış.
Modern dünyanın temelleri böyle
çarpık anlayışlar üzerine kurulu. Ekonomide, sanatta, politikada güce tapan ve
gücü elde etmek için kıyasıya mücadele eden nefsini putlaştıran bir insan tipi
inşa edildi.
Değişen metalaşan bu dünyada
mutluluk, para kazanmak; huzur, para ile ulaşılan rahat hayat; başarı,
insanlara tahakküm edecek bir statü elde etmek; hakikat ise sosyal hayatta
saygı görebildiğin en yüksek makam olarak kabul görüyor. Artık mutluluk, huzur,
başarı, hakikat gibi kavramlar değişik şekillerde anlaşılmaya başlandı.
İsmet Özel bu yeni hayat tarzını
şöyle anlatır: “Ancak bu dinin iki ana mezhebi vardır. Birincisi, teknik
gelişmeye, dolayısıyla makineye taparken, ikinci mezhep, bu gelişmeyi sağladığı
gerekçesiyle insan aklının işleyişine tapmaktadır.” (Üç Zor Mesele, İsmet Özel,
s.80)
Modern dünyanın tüketime dayalı
seküler hayatına entegre edilen bireylerin oluşturduğu toplumlarda hayat tarzı
da hızla değişti. Güce ortak olma, pastadan hisse edinme, daha müreffeh bir
hayat mütedeyyin insanların da putları haline geldi. Modern hayatın unsurları
islami kılıflarla sunulmaya ve içselleştirilmeye başlandığı bir anlayış hayata
hâkim oldu.
Manevi değerlerin bile paraya
tahvil edildiği bir anlayış hepimizi esir aldı. Seküler dünyanın ve modern
dinlerin davranış kalıplarını benimseyen “mütedeyyin” insanlar tüketim
ekonomisinin çılgın güruhunu oluşturmakta. Tüketime endekslenen insan kendinden
başkasını görememekte, fakire, garibe ayıracak vakit bulamamakta.
Kısacası modern hayat, en çok
madde karşısında eğilmeyecek, maddiyata tapmayacak olan müslümanlara zarar
verdi. Kanaat, israf, diğerkâm olmak, infak, meveddet, karz-ı hasen gibi
kelimeler lügatimizden çıkarıldı. Modern hayatın dışında bir hayat
yaşanılamayacağı ön kabulü bilinçaltımıza öyle yerleşti ki cepheyi ilk olarak
“bir lokma, bir hırka” hayat felsefesine sahip insanlarımız terk etti.
Modernleşme ile kullanıma giren
bir kelime olan “sekülerleşme“ giderek yaygınlık kazanmakta. Bazı kesimlerde
sekülerleşme aynı zamanda dinin kamusal alanda dışlanmasına yönelik bir
manivela olarak algılanmaktadır. Farklı kültürler, farklı örfler ve farklı dini
gelenekler modern zamanlarda kendilerine özel sekülerleşme biçimleri ürettiler.
Müslümanlar son zamanda emr-i
vaki şeklinde karşı karşıya bırakıldıkları bu yeni durumu derin kültürel
bağlarından kopmadan evrensel sorunları göz önünde tutarak aşabilirler. Mevlana’nın
pergel metaforuna atıf yaparak bitirmek istiyorum. Ayakları yere sağlam basan,
bir ayağı ait olduğu medeniyetin, daha doğrusu Kuranî değerlerin üzerinde olan
diğer ayağının o eksende dolaştığı pergel olmayı beceremeyen, modern dünyanın
saldırıları karşısında yenik düşmüş bireyler olarak hayatlarımızı devam
ettiriyoruz. Hâlbuki asıl maksadın
emrolunan şekilde yaşamak olduğunu hepimiz bilgi olarak biliyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder