13 Ocak 2017 Cuma

İNSANIN YOLCULUĞU

 

Akıl bağlanmak manasına Arapça bir kelime. Türkçesi ‘us’tur. Olayları, eşyayı bir yere bağlıyorsunuz ya da kendinizi bağlı tutuyorsunuz. Akıl bu yönüyle mükellef olmamızın tek şartı. Diğer yönden bir Zen ustasının dediği gibi; “Akıl, kendi cevap veremeyeceği soruları insanın başına musallat etmekten başka bir işe yaramıyor” kimi zaman... Aklın hakikate ulaşmakta tek kaynak olmadığı aşikar. His’e gelince; his ferdidir. Hislerin şahsa ait olduğunu ve anlatılmasının kolay olmadığını biliyoruz. Olaylar karşısında, manzara karşısında hisleniriz, hislerimizi kelimelerle ifade etmeye çalışırız. Bilgi histen farklıdır. Gerçeklik yanı ağır basar.
Bilmek bir farklılıktır, ama bir değer değildir. Bu konuda Peygamberimizin hadisi şerifi şöyledir: “Faydasız ilimden Allaha sığınırım.” Yunus: “İlim ilim bilmektir, İlim kendin bilmektir” der. Âlim akıl ile düşünerek bilir. Biz buna ilim diyoruz. Arif ise düşler ve tanır. Bunun adı da irfandır. İlimle irfan arasında da fark vardır. İlim kesbi, irfan vehbîdir. Biri alın teri, biri hediye. Birisiyle alim olunuyor diğeriyle arif.
Akıl ile his arasında hayal vardır. Hayalin bir gerçekliği yoktur. Ancak beyin hayali gerçek kabul ederse bu bir hastalık hali kabul edilir. Bilmek farklılıktır dedik, âlim cahile karşı üstündür. Bilgi tabiatı icabı entelektüeldir. Herkesin malı değildir. Bu sebeple bilginin değerini bilenler de azdır.
Bilgiden, ilimden nasiplenmemiş insanlarla alimin farkını görmemek cehaletin vasfıdır. İlim fark edilmeyecek kadar vasıfsız bir şey değildir. İlim bizatihi değerlidir. Bu değeri fark ettirecek olan ise âlimdir. Âlimler toplumu yönlendirdiği zaman bilginin değeri vardır. Bilgi bir gayeye matuf olmak zorunda. Âlimin doğrudan yana değil güçlüden yana tavır koyması onu Bel’amlaştırır. Bel’am yanlışı süslü kelimelerle doğru gibi sunandır. Sapla samanın, âlim ile cahilin fark edilmediği toplumlarda kamu her şeyin doğru ve iyi olduğunu zanneder. Bu durum toplumun geleceği adına endişe verici bir durumdur.
Bilgi karekteri gereği sahibine özgüven sağlar. Bilginin sahibi kendini kuvvetli görür. Eğer sahibi bilgiyi taşıyamayacak vasıftaysa tahakküme kalkışır. Bu tür bilgiye iktidar aracı bilgi diyebiliriz. Ya da enstrümantal bilgi. Burada bilginin meşruiyetini daha doğrusu ahlakla olan irtibatını sorgulayabiliriz. Bilginin tahakküm aracı olarak kullanılması bilginin kendinden değil; bilenle alakalı bir durumdur.
Modern bilimin en büyük eksiği,  insanda kainat hakkında bütüncül bir tasavvur oluşturacak bir metafizik sistem sunamamış olması ve hatta böyle bir amacının dahi bulunmayışıdır. Allahu Teala Adem’e bilgi, akıl vermekle kalmamış kendisini vahiyle desteklemiştir.
Gerçek âlim “bağrı başlu, gözü yaşlu” hizmet ehli, varlığından soyulmuş ve hayat kervanının en sonunda yürüyen bir neferdir. Kavuğuyla değil, kalbiyle tahakküm edendir. Güçten değil Hakk’tan kuvvet alacaktır, yalnızlığı ile Allah’ın saltanatına sığınacaktır. Allah’ın kullarına hizmetin, Allah’a hizmet olduğunu bilendir. Kısaca halka hizmet hakka hizmettir düsturu…
Modern bilimin sunduğu verilerin, insan için gereksizliğini söylemek ne kadar anlamsızsa, modern bilimin insanı sezgisel algılayışlarından soyutlamaya çalışması da bir o kadar anlamsız. İnsanın bir aşkın (müteal) varlığa inanmak doğası vardır.  Modern bilim insana, bilmediği bir adrese ulaşabilmesi için bir harita sunmaktadır. Vahiy ise bu haritayı okuyarak yol boyu bize rehberlik edecek kılavuz gibidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder