Müslümanların bulunduğu ortam
zihinlerini, hayatlarını, ahlâklarını, duruşlarını ve 'dil'lerini
Müslümanlaştıracak bir 'vasat'tan yoksun olduğu bütün çıplaklığıyla ortadayken,
Müslümanların başkalarına etkin bir tebliğ yapabileceğini düşünmek safdillik
olur.
Konuştuğumuz 'dil' ne ölçüde
İslâm'ın sunduğu bir dil acaba? Gayri islami sistemlerin diyalektiği ile İslam’ı
ne kadar anlatabilirsiniz? Emanet kavramlar çerçevesinde ferdî ve sosyal hayatı
daha doğrusu bir medeniyeti yeniden ihya edemeyeceğimiz gibi, medeniyetimizin
orijinal kavramlarını kullanmakla da iş bitmemektedir. Günümüzde arkaik
kavramları güncellemeden kullanmanın iki problemi var. Birincisi, kavramları
orijinal şekliyle telaffuz edenler Batı’dan aldıkları etki nedeniyle kullandıkları
kavramların içini yanlış doldurmakta, ikincisi kavram haritalarımız değişime
uğratılmaktadır.
Müslümanlar, son asırda, tam
anlamıyla aslî mecrasından sapmış, İslâm'ın ilim, irfan ve hikmet tecrübesi, bu
tecrübeyi var eden, tarihi perspektif maalesef kaybolmuştur. Vahyi (aslî)
kaynaklarıyla ve nebevî mirasıyla anlamak yerine, dünyevî kaygıları önceleyen,
bu nedenle ruhu çalınmış, modern/seküler bir ideolojiye dönüştürülmüştür.
Bu sürecin beyinlere kazınması,
küresel-kapitalist sistemin tek büyük tehlike olarak gördükleri İslâm'ı
mecrasından saptıracak hormonlu bir İslam olarak tanıtması sayesinde oldu.
Öncelikle İslâm, 'siyasal İslâm',
'ideolojik İslâm', fundementalist İslam denen seküler bir İslâm algısına
indirgendi küresel sistem tarafından. İslamın sekülerleşmesi bir nevi
Hristiyanlaşması idi. Bunu unutmayalım lütfen!
Bugün her yerde ve her ortamda
İslam üzerine konuşmak yerine, batının İslâm'ı nasıl bir sekülerleşme sürecinin
içine soktuğunu konuşmak daha doğru bir eylem biçimidir. Batılı zihin kalıbı
ile böylesi bir İslâm algısı üzerinden siyasî-sosyal bir 'proje' çıkarmaya güç
yetiremez. Batılı formatta düşünmek İslâm'ın ve -İslâm'ın mesajına gebe bir-
insanlığın geleceğini tıkamaktan başka neyle sonuçlanabilir ki?
Sekülerleşen İslam, insanlığın
geleceğine ne katkı sağlayabilir. Buna çanak tutan müslümanların ne kadar
veballi bir işe aracılık ettiğinin farkında mıyız? Bu soruyu sormayı müslümanca
bir sorumluluk olarak görüyorum.
Müslümanların dili ve dolayısıyla
zihin dünyası bir medeniyet üretebilecek seviyede midir? Ben olumsuz cevap
vermiyorum ama olumlu cevap verebilecek bir durumda da değilim gerçekten.
Bu gün İslam adına ekranlarımızı
doldurup konuşan insanların İslâm'ın ne söylediğini hakkıyla anladığı bile bir
hayli su götürür. Bize anlatılan, İslâm'ın kendi sahici hikâyesi değil, çağdaş
siyasî ideolojiler/ modern ve postmodern zihin setleri üzerinden kurgulanmış,
yamanma psikolojisiyle icat edilmiş bir hikâyedir. Batı tandanslıdır.
İslâm'ın anlamını bihakkın idrak
ederek geliştirebildiğimiz; kendine özgü vahyî ve nebevî bir dili
üretebildiğimiz, İslâm'ın kuşatıcı, çok katmanlı, varlığı ve hakikati bir bütün
olarak kavrayan vahyî yönünü anladığımız zaman anladığımız bu din insanların
kurtuluşuna vesile olabilecektir. Yoksa mevcut kavrayış ve algılayış biçimleri
üzerinden çağın seküler zihin dünyası ve idrak biçimleri üzerinden kurgulanan,
vahyî ruhunu yitirmiş, illetle malul bir din anlayışı İslamî bir din anlayışı
değildir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder