13 Ocak 2017 Cuma

LİTERATÜR(!) MESELEMİZ


Her makamın bir sözü vardır, demiş eskiler. İnsanlar bulunduğu makama göre konuşurlar. Bunu daha iyi anlayabilmek için zihin ve ufuk açıcı bir ilke verelim: Konumunuz, konuşmanızın içeriğini belirler. Muhitiniz ile konuşmanızın muhtevası çerçevelenmiş olur. Bulunduğunuz mahal konuşmanızın dilini, belirler. Atalarımız bunu şu şekilde özetlemişler: “ Taç giyen baş akıllanırmış.” 
Bu veriler üzerinden Müslümanlığımızı irdeleyelim. Ebu Zerril Gıfari ve Hz. Ömer’in Müslüman oluşu ve ardından gelişen olaylar muhitin insanın konuşmasının muhtevasını nasıl değiştirdiğine dair örnekler taşır.
Her düşünce ve inancın kendisini doğru ve anlaşılır kılması, ancak kendi kavramları ile ifade edebileceği bir gerçektir. İslam geldikten sonra kendi literatürünü yerleştirmiştir. Mesela artmak manasına gelen “zekat” kelimesine özel bir mana vermiştir. Aynı şekilde dua manasına gelen “salat” kelimesini bir ibadete hasretmiştir. Örnekleri çoğaltabiliriz.  
Müslümanların bu gün zihin dünyasını belirleyen kavramlar maalesef  emanet kavramlardan oluşuyor. Batı mahreçli bu kavramlarla İslamı anlamaya ve anlatmaya çalışıyoruz. Bu açıdan İslâm'dan, İslâm düşüncesinden, İslâm tarihinden söz ettiğimizde bakış açımız bir müsteşrik gibi oluyor. Medeniyet krizi denilen şey bu. Müslümanca duyma, algılama, görme, bakma biçimlerimizin de, Müslümanca varolma ve yaşama zemin'imizin de yerle bir. Zihnimizin, modern hurafeler çöplüğüne dönüşmüş. Modern insanın Allahın varlığını bilmekle ilgili problemi yok; ancak düşüncesinin ve yaşayışının seküler kavramlar ve kurumlar tarafından şekillendirilmesi problemi var.
Bunun için dehanın merkezini yeniden üretmek gerek. İslam âlimlerinin hayatlarını okuduğumuzda hepsinin on yaşından önce temel İslami bilgileri edindiklerini görüyoruz. Bu süreçte yapmamız gereken ilk şey ne? Yanlış yerden bakarsanız sorunu tam olarak göremeyebilirsiniz. Bulunduğunuz yer bakış açınızı da belirler. Doğru yerde durmak bunun için çok önemlidir.
Kısaca bulunduğunuz zemini tanıyamazsanız, başkaları tarafından tanımlanırsınız ve kavramların bataklığında bocalar durursunuz yalnızca. Başkalarının kavramlarıyla düşünce üretmeye kalkarsanız boşa kürek çekmiş olursunuz. Başkalarının kavramlarıyla çağı ve zemini tanımlamaya kalktığınızda baştan kaybettiniz demektir.
Nerede olduğunu bilmeyen nereye gideceğini, hangi yöne doğru hareket edeceğini de bilemez. Beyhude bir şekilde amaçsız, hedefsiz, gayesiz dolaşıp durur. Çıkış yolumuz: önce kendi köklerimize dönmek kendi kavramlarımızla düşünmeyi, düşünce üretmeyi yeniden başarmaktır.
Modernizm ya da İslam dışı düşünce biçimleri bize bizim olmayan bir hayatı, bize ait olmayan bir düşünce sistemini dayatıyor. Buradan çıkış yok. Kendimize gelmenin tek yolu bulunduğumuz zemini yeniden tanımlayarak köklerimizden üreteceğimiz düşüncelerle geleceğe yön vermek olacaktır.
Bu durum bizi şu sonuca götürüyor nicelik olarak geldiğimiz noktanın bir önemi yok. Nitelik olarak hangi noktadayız. Eskilerin deyimiyle kemiyet, keyfiyet meselesi. Batı medeniyetine ait kavramlarla, İslam’a özgü kavramlar arasındaki anlam kaymaları yüzünden, aydınlarımız da sağlıklı ve verimli fikir üretememekte. Daha İslami mefhumları kullanamayan fakat ahkâm kesmekten geri durmayan ve kendilerini aydın olarak tanımlayan entellerle nereye kadar.

Dönüşümü, değişimi yakaladığımız, kendi münevverlerimizi yetiştirdiğimiz gün başarmış olacağız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder