Her makamın bir sözü vardır, demiş
eskiler. İnsanlar bulunduğu makama göre konuşurlar. Bunu daha iyi anlayabilmek
için zihin ve ufuk açıcı bir ilke verelim: Konumunuz, konuşmanızın içeriğini
belirler. Muhitiniz ile konuşmanızın muhtevası çerçevelenmiş olur. Bulunduğunuz
mahal konuşmanızın dilini, belirler. Atalarımız bunu şu şekilde özetlemişler: “
Taç giyen baş akıllanırmış.”
Bu veriler üzerinden
Müslümanlığımızı irdeleyelim. Ebu Zerril Gıfari ve Hz. Ömer’in Müslüman oluşu
ve ardından gelişen olaylar muhitin insanın konuşmasının muhtevasını nasıl
değiştirdiğine dair örnekler taşır.
Her düşünce ve inancın kendisini
doğru ve anlaşılır kılması, ancak kendi kavramları ile ifade edebileceği bir
gerçektir. İslam geldikten sonra kendi literatürünü yerleştirmiştir. Mesela
artmak manasına gelen “zekat” kelimesine özel bir mana vermiştir. Aynı şekilde
dua manasına gelen “salat” kelimesini bir ibadete hasretmiştir. Örnekleri
çoğaltabiliriz.
Müslümanların bu gün zihin
dünyasını belirleyen kavramlar maalesef emanet
kavramlardan oluşuyor. Batı mahreçli bu kavramlarla İslamı anlamaya ve
anlatmaya çalışıyoruz. Bu açıdan İslâm'dan, İslâm düşüncesinden, İslâm
tarihinden söz ettiğimizde bakış açımız bir müsteşrik gibi oluyor. Medeniyet
krizi denilen şey bu. Müslümanca duyma, algılama, görme, bakma biçimlerimizin
de, Müslümanca varolma ve yaşama zemin'imizin de yerle bir. Zihnimizin, modern
hurafeler çöplüğüne dönüşmüş. Modern insanın Allahın varlığını bilmekle ilgili
problemi yok; ancak düşüncesinin ve yaşayışının seküler kavramlar ve kurumlar
tarafından şekillendirilmesi problemi var.
Bunun için dehanın merkezini
yeniden üretmek gerek. İslam âlimlerinin hayatlarını okuduğumuzda hepsinin on
yaşından önce temel İslami bilgileri edindiklerini görüyoruz. Bu süreçte
yapmamız gereken ilk şey ne? Yanlış yerden bakarsanız sorunu tam olarak
göremeyebilirsiniz. Bulunduğunuz yer bakış açınızı da belirler. Doğru yerde
durmak bunun için çok önemlidir.
Kısaca bulunduğunuz zemini
tanıyamazsanız, başkaları tarafından tanımlanırsınız ve kavramların
bataklığında bocalar durursunuz yalnızca. Başkalarının kavramlarıyla düşünce
üretmeye kalkarsanız boşa kürek çekmiş olursunuz. Başkalarının kavramlarıyla
çağı ve zemini tanımlamaya kalktığınızda baştan kaybettiniz demektir.
Nerede olduğunu bilmeyen nereye
gideceğini, hangi yöne doğru hareket edeceğini de bilemez. Beyhude bir şekilde
amaçsız, hedefsiz, gayesiz dolaşıp durur. Çıkış yolumuz: önce kendi köklerimize
dönmek kendi kavramlarımızla düşünmeyi, düşünce üretmeyi yeniden başarmaktır.
Modernizm ya da İslam dışı
düşünce biçimleri bize bizim olmayan bir hayatı, bize ait olmayan bir düşünce
sistemini dayatıyor. Buradan çıkış yok. Kendimize gelmenin tek yolu
bulunduğumuz zemini yeniden tanımlayarak köklerimizden üreteceğimiz
düşüncelerle geleceğe yön vermek olacaktır.
Bu durum bizi şu sonuca götürüyor
nicelik olarak geldiğimiz noktanın bir önemi yok. Nitelik olarak hangi
noktadayız. Eskilerin deyimiyle kemiyet, keyfiyet meselesi. Batı medeniyetine
ait kavramlarla, İslam’a özgü kavramlar arasındaki anlam kaymaları yüzünden,
aydınlarımız da sağlıklı ve verimli fikir üretememekte. Daha İslami mefhumları
kullanamayan fakat ahkâm kesmekten geri durmayan ve kendilerini aydın olarak
tanımlayan entellerle nereye kadar.
Dönüşümü, değişimi yakaladığımız,
kendi münevverlerimizi yetiştirdiğimiz gün başarmış olacağız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder