Ne kanuna, ne cebrü zora, ne hünkâra tabidir
Bu bendergahde herkes dirhem ü dinara tabidir.
Ziya Paşa
Çoğu kere insanın yüreğinden
taşanları kelimelerle ifade etmesi mümkün olmaz. Böylesi anlarda içine akıtır o
mana yüklü duygu ve düşüncelerini. Tutanağa geçen her cümle bütün insanlığa
karşı bir sorumluluk bilinci taşır; arşivlenir. Bu sebeple yanlış anlaşılmaktan
korkarak kelimelerimi özenle seçmeye çalışacağım. Çok derin bir paradoksun
içinde kıvranıyoruz. Gelenekçi düşünce biçimlerinin zaman içinde bu metafizik,
ruhçu konumdan arınarak tamamen maddeci bir anlayışa dönüşmesi paradoksudur bu.
Bildiğimiz kadarıyla ehli
tasavvufun dünyaya, mala, mülke, makama, gösterişe, lükse yaklaşımları her
zaman negatif olmuştur. Maddeye karşı mesafeli durmuşlardır hep. Birçoğu terk-i
masiva ile ulaşmıştır bilgelik sırrına. Bugün -istisnalar dışında- bir gösteri
dünyasında yaşıyoruz. Her halimizi reklâma dönüştürüp pazarlamanın peşinde
koşuyoruz. Tribünlere oynayarak hayran kitlemizi artırmanın peşindeyiz. Derin
bir paradoks. Terk-i dünya ekolünden geldiklerini iddia edenlerin
hedefledikleri yer maalesef dünya oluyor.
Küresel kapitalizmin etkilemediği
birey yok gibi. Paraya, pula, mevkie, makama yelken indirmeyecek Müslüman
bulmak zor. Yaşadığımız lüks hayatları meşru gösterecek her türlü argüman
mevcut. Ruhlarımızı uyuşturacak narkozu zaten medya bize farkında olmadan zerk ediyor.
Nefsimiz böyle şeylere çoktan teşne… Bunun üzerine menkıbeler, rüyalar ve
telkinler eklenince yaşadığımız hayat normalleşiyor gözümüzde.
Mala sahip olmanın ne sakıncası
var diyeceksiniz. Elbette yok; sakınca bir tasavvuf erbabının dediği gibi
şurada: “Dünya malı gemi için denizdeki su gibidir. Su ne kadar fazla olursa
geminin yüzmesi için o kadar iyidir; ancak su geminin içine dolarsa felaket
başlamış demektir.” İçimize ne kadar su doldu bilen yok.
Küresel kapitalizmin vahşi
hükümranlığı ona muhalefet edebilecek unsurları yok etmeyi başardı. Herkes bu
çarkın bir dişlisi. Ehli hal olanlar; ehli mal olmuş. Dünya hırsı, mal sevdası
ve daha başka hırslar metafizik bir örtüyle gizleniyor. Tüketim putuna din
elbisesi giydiriyoruz.
Açlıktan ölenlerin bulunduğu bir
dünyada çok yıldızlı otellerde ilahiler eşliğinde tıka basa dolduruyoruz
midelerimizi. Dünya sevgisi iliklerimize
kadar işlemiş. Televizyonlarda vitrin olması için bilmem ne idüğü belirsiz
sözüm ona sanatçılara ödenen meblağ bir şehrin fakirlerini bir yıl doyuracak
miktarda. “Noel kutlayabilirsiniz, önemli olan niyet. Başınızı açabilirsiniz
önemli olan hizmet.” Gibi mantık oyunlarıyla anlaşılmaz bir din algısı
oluşturuluyor. Sonra bu algı “sen benim kalbime bak” aymazlığına dönüşüyor.
Hâlbuki insanların kalbine değil fiillerine bakmaktır esas.
Bizim için şeytan bir cins
isimdir. Biz, onun Müslümanı yanıltmak için vesveseler ve sapkınlıklar toplamı
olduğunu biliriz. Şeytanın profesyonel olduğunu da… Profesyonel birisi
karşısında amatörlük işe yaramaz. Hem profesyonel olmak hem de düşmanımızdan
daha antrenmanlı olmak zorunluluğumuz var.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder