13 Ocak 2017 Cuma

PARADOKS

Ne kanuna, ne cebrü zora, ne hünkâra tabidir
Bu bendergahde herkes dirhem ü dinara tabidir.
Ziya Paşa

Çoğu kere insanın yüreğinden taşanları kelimelerle ifade etmesi mümkün olmaz. Böylesi anlarda içine akıtır o mana yüklü duygu ve düşüncelerini. Tutanağa geçen her cümle bütün insanlığa karşı bir sorumluluk bilinci taşır; arşivlenir. Bu sebeple yanlış anlaşılmaktan korkarak kelimelerimi özenle seçmeye çalışacağım. Çok derin bir paradoksun içinde kıvranıyoruz. Gelenekçi düşünce biçimlerinin zaman içinde bu metafizik, ruhçu konumdan arınarak tamamen maddeci bir anlayışa dönüşmesi paradoksudur bu.
Bildiğimiz kadarıyla ehli tasavvufun dünyaya, mala, mülke, makama, gösterişe, lükse yaklaşımları her zaman negatif olmuştur. Maddeye karşı mesafeli durmuşlardır hep. Birçoğu terk-i masiva ile ulaşmıştır bilgelik sırrına. Bugün -istisnalar dışında- bir gösteri dünyasında yaşıyoruz. Her halimizi reklâma dönüştürüp pazarlamanın peşinde koşuyoruz. Tribünlere oynayarak hayran kitlemizi artırmanın peşindeyiz. Derin bir paradoks. Terk-i dünya ekolünden geldiklerini iddia edenlerin hedefledikleri yer maalesef dünya oluyor.
Küresel kapitalizmin etkilemediği birey yok gibi. Paraya, pula, mevkie, makama yelken indirmeyecek Müslüman bulmak zor. Yaşadığımız lüks hayatları meşru gösterecek her türlü argüman mevcut. Ruhlarımızı uyuşturacak narkozu zaten medya bize farkında olmadan zerk ediyor. Nefsimiz böyle şeylere çoktan teşne… Bunun üzerine menkıbeler, rüyalar ve telkinler eklenince yaşadığımız hayat normalleşiyor gözümüzde.
Mala sahip olmanın ne sakıncası var diyeceksiniz. Elbette yok; sakınca bir tasavvuf erbabının dediği gibi şurada: “Dünya malı gemi için denizdeki su gibidir. Su ne kadar fazla olursa geminin yüzmesi için o kadar iyidir; ancak su geminin içine dolarsa felaket başlamış demektir.” İçimize ne kadar su doldu bilen yok.
Küresel kapitalizmin vahşi hükümranlığı ona muhalefet edebilecek unsurları yok etmeyi başardı. Herkes bu çarkın bir dişlisi. Ehli hal olanlar; ehli mal olmuş. Dünya hırsı, mal sevdası ve daha başka hırslar metafizik bir örtüyle gizleniyor. Tüketim putuna din elbisesi giydiriyoruz.
Açlıktan ölenlerin bulunduğu bir dünyada çok yıldızlı otellerde ilahiler eşliğinde tıka basa dolduruyoruz midelerimizi.  Dünya sevgisi iliklerimize kadar işlemiş. Televizyonlarda vitrin olması için bilmem ne idüğü belirsiz sözüm ona sanatçılara ödenen meblağ bir şehrin fakirlerini bir yıl doyuracak miktarda. “Noel kutlayabilirsiniz, önemli olan niyet. Başınızı açabilirsiniz önemli olan hizmet.” Gibi mantık oyunlarıyla anlaşılmaz bir din algısı oluşturuluyor. Sonra bu algı “sen benim kalbime bak” aymazlığına dönüşüyor. Hâlbuki insanların kalbine değil fiillerine bakmaktır esas.

Bizim için şeytan bir cins isimdir. Biz, onun Müslümanı yanıltmak için vesveseler ve sapkınlıklar toplamı olduğunu biliriz. Şeytanın profesyonel olduğunu da… Profesyonel birisi karşısında amatörlük işe yaramaz. Hem profesyonel olmak hem de düşmanımızdan daha antrenmanlı olmak zorunluluğumuz var. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder