Usul bilgisi ilmin mantığıdır.
Usulsüz asıl olmaz. Usul dersleri medrese eğitiminde asıl ilme geçmeden önce
okutulan dersin adıdır. Şimdilerde buna metodoloji deniliyor. Yani bir bilimde
ilerlemenin usulu nedir. Hangi metod bu ilmi anlamamıza ve öğrenmemize kapı
aralar. Bir ilmi tedris ederken hangi usul ile hareket etmeliyiz. Usul ilmi
bunlardan bahseder.
Bir hedefe varmak için belli bir
yol takip etmelisiniz. Yolsuz hedefe varmak imkânsızdır. Bu yüzden dağda gezenle,
yolda yürüyene farklı isimler veriyoruz. İlim hedefse, yol usuldür. Daha farklı
bir ifadeyle usulsüz âlim olmak demek yolsuz dolaşmakla eş değer.
Mesela tarih metodolojisi
bilmeden tarih ilmi konusunda ahkâm kesemezsiniz. Usul olmadan okuduğumuz tarihi
olaylar hikâye olmaktan öteye geçmez. Araştırmalarda da durum aynıdır. Bir
araştırma yapmak için belli bir usul (metod) takip etmelisiniz.
Geçenlerde Murat Bardakçı hocanın
bir yazısını okudum. Yazısında anlattığı olay geldiğimiz nokta bakımından tüyler
ürpertici. Doktora çalışması yapan bir akademisyene jüri şöyle bir soru
yöneltiyor: Her hangi bir konuda araştırmayı nasıl yaparsın? Doktora
öğrencisinin verdiği cevap: "Google'dan bakarım," olmuş. Bu akedemik
seviyemizi göstermesi bakımından çok önemli, bir kenara kaydedelim.
Bir de intihal konusu var ki
başlı başına bir problem. Konumuzu dağıtmamak adına buradan sarfı nazar edelim.
Hani demişler "yarım doktor candan, yarım hoca dinden eder" diye. Her
konunun allameleri(!) var maalesef. Her alanda usulsüzlük/metodsuzluk ile karşı
karşıyayız. Usul bilmeden, iki hadis ezberleyip kendini fetva makamında
görenler mi dersiniz, bir meal okuyarak kendisini din âlimi zannedenler mi
dersiniz. Bir de bunların televizyonlarda arzı endam edenleri var ki evlere şenlik.
Bizim zamanımızda liselerde
sınıflar arasında ya da okullar arasında münazara yarışmaları yapılırdı. Her
grup kendine verilen konunun doğruluğunu savunurdu. Önemli olan karşıdaki
görüşü çürütmek olduğundan konuyu kabul edip etmemeniz arka planda kalırdı.
Televizyonlardaki tartışma programlarını izledikçe lisede yaptığımız
münazaralar aklıma geliyor. İsimlerinin önünde anlı, şanlı sıfatları olan
insanları dinledikçe seviyenin lise münazara seviyesinde olduğunu düşünüyorum.
Bir de her konunun uzmanı olan,
her konuda ahkâm kesen tipler var ki onlara hastayım. Ekonomi, siyaset,
uluslararası ilişkiler, istihbarat, savaş, terör, tarih, sanat, sinema...
Aklınıza hangi konu gelirse o konuda tartışmaların hepsinde varlar.
"Anadolu insanı âlim
değildir; ama ariftir." Söyleyeninin kim olduğu konusunda hafızamın
ihanetine uğramış olsam da bu tespitin "cuk" oturduğunu söylemeliyim.
Bu yüzden televizyon programları izlenmiyor, bu yüzden köşe yazarları
okunmuyor. Milletin kahir ekseriyeti bu tür adamların notunu veriyor.
Usul bilmeden âlim olamaya
yeltendiğimiz için birçok yerde çuvallıyoruz. Bu yüzden bizden fikir adamı
çıkmıyor. Bir Ebul Ala el-Maarri, bir İbnu Rüşt, bir Gazzali, bir Mehmet Akif,
bir Said Halim, Nurettin Topçu, bir Ferid Kam...
Bir cümleyle özetleyelim. Şöyle
denilmiştir: Bataklıkta gül yetişmez.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder