24 Şubat 2017 Cuma

BATININ OYUNLARI

Batı uygarlığının, dolayısıyla modernleşme/sekülerleşme biçimlerinin, insanın "özgürleşme" çabası olduğu yönünde -oldukça yaygın- bir yanılgı var. Batı düşüncesi insanı maddenin, makinelerin kölesi yapmıştır. Özgür olduğu zannı batı insanının rahat hareket etmesini sağlamakta; oysa bu, büyük bir yanılsama.
Bu gün batı dünyasında insanların özgürlüğünün elinden alındığını dile getiren düşünürler var. Ancak bu insanların sesi makine gürültüleri arasında, medyanın çok sesliliği arasında kaybolup gitmektedir. Hatta bu şekilde düşünen insanların bilinçli bir şekilde itibarsızlaştırılması söz konusu.
Seyyid Hüseyin Nasr'ın şöyle bir tespiti var, diyor ki: “Modern uygarlık eleştirici bir zihin ve nesnel bir eleştiri gücü geliştirmiş olmaktan gurur duyuyor, oysa gerçekte aslî anlamıyla bilinen uygarlıklar arasında Batı uygarlığı eleştiri gücü en az olanıdır; çünkü kendi yapıp etmelerini eleştirecek ve yargılayacak nesnel ölçütlere sahip değildir.” William McNeill, Avrupa Tarihinin Oluşumu isimli kitabında, Avrupa tarihinin "özgürlükler tarihi" olduğu fikrinin, "icat edilmiş bir efsane" olduğunu söyler ve bu gerçeği, çeşitli açılardan tartışarak bütün boyutlarıyla gözler önüne serer.
Tanrı kavramının yerine ilerleme kavramının ikame edilmesi batı insanını modernizmin mahkumu haline getirmiştir. Burada asıl ıskalanan insanın mutluluğudur. İlerlemiş toplumların mutlu toplumlar olduğunu iddia edemeyiz. Batı, maddi uygarlığın daha önce hiç görülmedik bir biçimde gelişmesine neden olmakla birlikte büyük insani ve çevresel ızdıraplara yol açmıştır. Uygarlığın ürettiği silahlar bu gün dünyada mazlumların gözyaşı dökmesinin tek sebebidir. endüstriyel gelişimin zehirlediği tabiat, su kaynakları, hava, emek sömürüsü, yer altı zenginliklerinin yağmalanması modern batının karanlık yüzünü oluşturmaktadır.
Batı felsefesinin sömürülen insanlar tarafından algılanması, batıda ortaya atılan özgürlük, eşitlik, demokrasi gibi kavramların birer aldatmaca olduğu batı değerleri olarak bilinen ya da iddia edilen söylemlerin sadece batılılar için geçerli olduğunun farkına varıldı. Kısaca batı zihniyetinin iki yüzlü tavrı gün ışığına çıktı.
Batı zihin, nihai çöküşün önüne geçmek için, küreselleşme diye yeni bir din icat etti: görünüşte hiçbir dinin, felsefenin, gücün doğrudan düşman olarak konumlandırılmaması; yapılacak mücadelenin dolaylı yollarla, ayartıcı şekillerde sürdürülmesidir. Karşılarına çıkacak her türlü gücün -ki bu İslam’dan başkası değil- bir şekilde direnç noktalarının kırılması ve böylelikle küresel sisteme entegre edilerek itiraz imkânlarının yok edilmesi ana düşüncedir. Müslümanlar arasında ortaya çıkan radikal örgütler bu gaye için batı tarafından kurulup desteklenmektedir.
Freudun tespitleri çok önemlidir: “Uygarlığın eğitimli insanlardan ve beyin emekçilerinden kopması için bir nedeni yoktur. Bu insanlarda uygar davranışa yönelik dini güdüler gürültü patırtı çıkarmadan yerini laik güdülere bırakacaktır. Ama uygarlığa düşman olmak için her türlü nedene sahip olan eğitimsiz, baskı altındaki büyük kitlelerde durum farklıdır… Dolayısıyla ya bu tehlikeli kitlelerin acımasızca baskı altında ve entelektüel uyanıştan özenle uzak tutulması ya da uygarlıkla din arasındaki ilişkide köklü bir değişiklik yapılması gerekir.”

Tüketim toplumlarına dönüşen Batı-dışı toplumların hızla ve hazla sömürülmeleri son aşamadır. Batı dışındaki medeniyet havzalarının toplumları ne kadar çok tüketim toplumlarına dönüşürlerse, o kadar fazla köleleşecekler ve medeniyet iddialarını da yitireceklerdir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder