Kapitalizmin tarifini genişçe
açıklamak mümkün. Konuyu basitçe anlatacak olursak, her şeyin değerinin para
ile ölçüldüğü sistem olarak tanımlayabiliriz. Başrolde para olunca kapitalizm
her zaman için apolitik insan modelini sever. Kapitalizmin bir ülkedeki en
büyük faaliyeti düşünceden uzak kitleler yetiştirmektir. Halk “komformist” bir
hale bürünmelidir. Kapitalizm elinde bulunan medya araçları aracılığı ile bu
tür hayat tarzını kitlelere empoze eder.
Günümüzde egemen fikirleri,
ideolojileri kapitalizmin ön ayağını oluşturan medya yönlendirmektedir. Bu
yüzden batı sermayesi bilinçsiz bir toplum öngörüsünü medyayı iyi kullanarak
gerçekleştirmektedir. İnsanları bilinçsiz köleler haline getirmek için bütün
eforunu sarfeder. Ülkede eğlence, gösteri, yarışma, müzik, izdivaç vs. gibi
kültürel yozlaşmanın zirve yaptığı tüm programlara ayrılmış olan süre beyin
uyuşturma seansları süresidir. İnsanlar belli ölçüde kazanmayı ve harcamayı; böylece
kapitalizmin kucağına kendisini bırakmayı uygun görür.
Dünyada ki ülkelerin birçoğunda
insanlar düşünce üretiminde bulunmazlar. Geri kalmış ülkelerde bu oran çok
yüksektir. İnsanlar sadece taraf olurlar. Her türlü hak arama pozisyonundan
uzaklaştırılmış ve sadece ürettiğinden fazlasını tüketmek için yarış
halindedir. Bu şekilde insanların hipnotize edilmesi medya sayesindedir. Bugün
aydın sınıfının, bürokrat sınıfının bulunduğu büyük bir küme de bu kapitalist
düzen içerisinde anlamsızca ve bilinçsizce ekranlara mahkûmdur. İnsanların
ekran karşısındaki pasif konumu beyinlerin uyuşturulması için en uygun
zemindir.
Batıda bilim siyasallaştırılmış
ve batının sermayesine sermaye katmak amaçlı çalışmaktadır. Subliminal mesajlar
beyinlerimizi alışverişe çoktan kodladı. Bir tüketim çılgınlığı, alışveriş
fetişizmi... Aldığımız madde karşılığında verdiğimiz bir ömürle beraber
ruhumuz. Özellikle de ağırlığı Müslüman bir toplum olan Türkiye’de inançlı
insanların geldikleri nokta işin en vahim noktası.
Aile ve toplum kavramları medya
aracılığıyla eritilmekte. Sadece batılı bir burjuvazi ve alt tarafta da ona
imrenen ama onun gibi olmak için tüm değerlerinden, inançlarından, kültüründen,
içinde bulunduğu sosyal yaşamdan bir anda kopacak ve kimliğini kaybedecek bir halk
topluluğu üretilmek istenmiştir ve bunda da başarılı olunmuştur.
Fransız aydını Le Martin, Türkler
ile ilgili hazırlamış olduğu kitapta şunları dile getiriyor, özetle: “Batılı
güçler aynı geçmişteki Roma, Yunan kültüründeki gibi istila ettikleri toplumdaki
tüm yerel kültürün, yaşamın, kültürün, edebiyatın, medeniyetin, örflerin
üzerinde eritme operasyonuna giderler ve halkı bir anda silahla değil
benliksizleştirme ile birlikte yok ederler ve sonra orayı talan ederler.” İşte
bugün bizim yaşadıklarımız bundan, ibarettir. Batı bizim benliğimizi söküp
almaktadır. Kimliksiz bir halkın sömürgeleştirilmesi de bir o kadar kolaydır.
Medya bizi tüketim ekonomisinin
köleleri yapmayı başardığında bu ülkede sadece sermayeye, burjuvaziye,
aristokrat elitlere hizmet etmeye devam edeceğiz. Tüketim çılgınlığına ses
çıkartamayan bir toplum egemenliğini başkalarına teslim etmeyi peşinen kabul
etmiştir.
Kapitalizm size sürekli olarak ihtiyaçlar
çıkaracaktır. Bu yaşam tarzı normalleştikçe işler hiçte yolunda gitmeyecek,
görünmeyen, zincirler, bukağılar artarak devam edecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder