İslam Dünyası'nın içinde
bulunduğu durum maalesef kaos olarak ifade edilebilir. Ancak kaos yeni bir
çıkışın işaret fişeği olabilir. Bizi umutlandıran İslam dünyasındaki uyanışın
hiçte yabana atılacak cinsten olmadığıdır. Batı bu uyanışı “terrorism”,
“Fundamentalism” gibi kelimelerle aktarmaya kalkışsa da bir uyanışın olduğu
kesin. Bu durumu manipüle etmek için dünyanın her yerinde yeni stratejiler
üretilebilir. Nitekim “Arap Baharı” diye sunulan olaylar böyle bir arkaplana
sahip. Son günlerde Türkiye üzerine oynanan oyunlar, Batılı devletlerin Türkiye’ye
karşı teröristlere verdiği destek bu açıdan değerlendirilebilir.
Mısır'da yaşanan darbe ve
katliamlara Batı'nın ses çıkarmaması, Suriye ve Irakta terör örgütlerine ağır
silah temin etmeleri demokrasi diye tutturdukları anlayışa kendilerinin de inanmadığını
gösteriyor. Aslında dünya kamuoyunda algı oluşturmalarının sebebi İslamın
insanlarla buluşmasının önünü kesmek. Dışarıda bırakmak istedikleri İslam.
Sonuçta kendi inandıkları
demokrasinin işlevini yitirdiği, siyasal alanın tamamen manipülasyona evrildiği
ve ahlaki tüm iddiaların güncel stratejilere kurban gittiği bir kaos ortamı
istiyorlar. Teknolojik olarak İslam dünyasının ileri seviyede olmaması Allahtan
başka bir umudunun kalmadığı bir imkanı da içinde saklıyor.
Batı düşüncesinin insanlığa vereceği
bir hedef yok. İnsan vicdanına seslenmiyor batının uygarlığı. Sadece insanları
sömürmenin kamufle aracı olarak demokrasi denen şeyi dillerinden düşürmüyorlar.
Üretilen stratejilerle gerçekliğin önüne çekilen perdeler hem Müslüman
ülkelerdeki dindar olamayan kesimlerin hem de batıda arayış içerisinde olup
İslamı araştırma safhasında olan kesimlerin İslamla aralarına engel
konulmasıyla sonuçlanıyor.
Zulüm, gerçeğin değiştirilmesi,
hak olmayanın tahakkukudur. Dualarımızda her zaman besmele ve hamdeleden sonra,
“düşmanlık sadece zalimleredir” sözünü tekrarlarız. Hakkın hatırı için haktan
yana olmalı değil midir Müslüman? Batının zalim tarafını yüzlerine karşı
söyleyecek duruma geldiğimiz için özellikle Türkiye’den hiç hazzetmiyorlar. Bu
sebeple canilere, hapis kaçkınlarına, teröristlere en üst seviyede kucak
açıyorlar. Bu şekilde Türkiye’den intikam aldıklarını düşünüyorlar.
Gerçekliği sınırlamaya dair her
söz, arizîdir, gerçeği örten her şey batıldır. Tevhid, bir ikrardır ve
kendimizi bütünlüklü hale getirmek için vardır. Türkçe karşılığı da “birlik”tir
tevhidin. Batı karşısında başarılı olabilmek için, insanlar arasında adaletin
ve özgürlüğün gerçek anlamda varlık kazanabilmesi için, önce kendimizin
parçalılıktan kurtulması gerekir. Medeniyetimizi yeniden üretebilmek siyasal
sınırlar, tüm tarihi angajmanlar, tüm tarihsel kimlikler, tüm mezhepsel
fetişizmler, ekonomik kaygılardan uzaklaşmamızla mümkün. Düşüncelerimiz pozitivist
bir yaklaşımla şekilleniyorsa Müslüman duruşumuzu yeniden sorgulamak durumundayız.
Yeniden medeniyetimizi
küllerinden inşa etmenin yolu, bizi belirli bir coğrafyaya hapseden, küçük
farklılıkları arkaya iterek genel adalet perspektifinden bakmakla mümkündür. Pozitivist
felsefeyle oluşan düşüncelerimiz bazen hakikati yakalamada birer maniadır. Dolayısıyla
insani karar verebilmek; islami perspektiften bakmakla mümkündür.
Sözü şöyle bağlamak istiyorum.
İslam coğrafyasının içinde bulunduğu kaos durumu bende bir umut ışığının
habercisi. Çünkü karanlığın en koyu olduğu demler fecre en yakın demlerdir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder