Tolstoy’un “İtiraflarım” isimli
kitabını okuyunca insanın serüveniyle ilgili düşüncelerinin nasıl bir ömür boyu
kendisini meşgul ettiğini düşündüm. İnsanın hakikati bulması bir ömür boyu
devam etmemeli. Hakikati erken dönemde bulup, ömrün kalan kısmını hakikat üzere
yaşamak aklın gereği. Bu dünya geçici. Burada olan her şey fani. Dünyanın ve
eşyanın faniliğini bilen insan hayatın kurgusunu bunun üzerine yapar. Geçici
olana bel bağlamaz ve gönül vermez.
Eşyanın dünyası, yalnızca mülk âlemidir:
O yüzden her şeye mâlik olmak, insanı Firavunlaştırır. Karun gibi her şeye
sahip olmak ister, melikleşir. Melikleşmek şirkin adıdır. Hâlbuki insanın
hedefi menzile varmaktır. Menzil insanı kâmil menzilidir. Oraya ulaşan insan
meleklerden üstün hale gelmiştir. Melikleşen insan melekleşmekten ürker. Malik
olduğu her şeyin elinden uçup gideceği vehmiyle hareket eder. “O gün onlar
meydana çıkarlar; onların hiçbir şeyi Allah'a gizli kalmaz. 'Bugün hükümranlık
kimindir?' denir; hepsi: 'Gücü herşeye yeten tek Allah'ındır' derler.” (Mümin,
16)
Aslında doğru hareket tarzı mülk
âleminin sunduğu imkânlardan yararlanarak melekût âlemine doğru yol almaktır.
İşte bu rota insanın kurtuluşunu, ardından oluşan medeniyet tasavvuruyla da
insanlığın kurtuluşunu sağlar. Kamil insan, özü hikmet olduğu için, hakikatin
izini sürer. Her işini hikmetle görür. Çünkü yitiği odur, zaten hayat dediğimiz
şey yitiğimizi arama ameliyesinden başka bir şey değildir.
İnsanı kâmil olmanın yolu
peygamberler tarafından gösterilir. Peygamberler, Rahman'ın rahmet elçileri
olarak, insanlığa hakikatin rehberliğini yaparlar. Peygamberler insanı dirilten
ve hayata ruh üfleyen, dünyaya ve eşyaya anlam katan bir hakikat şarkısı
bestelerler.
İnsanı kâmil yolunda atılan
adımlar nebevî şuurla buluşma seanslarıdır. Hak ve hakikatle yoğrulan insan
yitiğini bulmak ve hedefe kazasız ulaşmak derdindedir. Ne zaman ki, insan
melekleşmek yerine melikleşmeyi tercih etti; nebevî soluk üstümüzden çekildi.
İşte böylece biz hakikatin düz yollarından saparak dalaletin patikalarında
kendimizi kaybettik.
İnsanın yeniden insanca bir
hayata kavuşabilmesi için, insanlığı hakikatin düzlüklerine ulaştırabilmesi
için ta derinden nebevî rahmet, adalet ve hakikatin sesine kulak kesilmeye
ihtiyacı var. Melekleşme yoluna girmeye ihtiyacı var.
İnsanlığı diriltecek nefesi İsa
budur işte. Yoksa çok daha Mehdi bekleyeceğimizi söyleyebilirim. Herkes
kendisinin mehdisi olarak hareket edip, başkalarını melekleşmek iklimine
çekmeyi dert edindiği gün meseleler hallolacaktır.
Kendimizden başlamalıyız, sonra
yakınlarımızdan... İnsanları kendimize değil hakikate ve hikmete davet
etmeliyiz. Kendine gelen insan hakikati bulmak konusunda acemi tavır
sergileyemez.
Bu gün makama, mevkiye, paraya,
pula, her şeye sahip olmak istemekle bir melikleşme sendromu yaşıyoruz. Her
şeye sahip olarak daha rahat mesafe katedeceğimizi düşünüyoruz. Sahip
olduklarımızın yolculukta bize ağırlık yaptığının farkında değiliz.
Bir İslam âliminin dediği gibi:
İnsan için eşya gemi için su gibidir. Suyun fazla olması geminin daha rahat
yüzmesi içindir. Su geminin içine dolarsa felaket başlamış demektir.
Melikleşmek ve melekleşmek derken
bu ince çizgiyi iyi kavramak gerektiğini düşünüyorum. Seküler dünyada
melikleşmenin daha kolay olduğunu ve çeldiricilerle dolu bir yola bizi davet
ettiğini, melekleşmenin ise irade gerektirdiğini hatırlatmaya gerek yok
sanırım.
Dünya fani, ölüm ani. Dünya
kulağımıza melikleşmeyi fısıldarken, ölüm sessiz bir şekilde melekleşmenin
kurtuluş olduğunu haykırıyor. Seçim insana kalıyor. Çünkü insan seçebilen bir
varlıktır.
KISSADAN HİSSE
Sülün kuşu kekliğin kayalarda
sekişine özenmiş ve onun gibi yürümeye karar vermiş. Uzun zaman kekliği taklit
etmiş. Öyle bir gün gelmiş ki sülün kendi yürüyüşünü unutmuş; ama kekliğin
yürüyüşünü de başaramamış. Onun için sülün kuşunun yürüyüşü çok çirkinmiş.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder