Modern çağ üç kesimi öne
çıkartmıştır. Aydınlar, yüksek bürokratlar ve iş dünyasının yöneticileri.
Toplumun yönlendirilmesinde bu üç gurubun etkisi en üst seviyededir. Biz
düşüncelerimizi aydın üzerinde yoğunlaştıracağız.
Aydın kavramı fikirlerin
üretilmesine, iletilmesine ve eleştirilmesine katkıda bulunan dar bir kesimi
içine almaktadır. Peki, entelektüel ile aydın kavramları aynı mıdır? Batı basınında
“intellectual” kelimesi ile ifade edilen kavram, Türk matbuatına “aydın”
kelimesi şeklinde geçmiştir. Eskiden buna “münevver” denilirdi. Tenvir edilmiş,
nurlandırılmış, aydınlatılmış, ışıklı.
Günümüzde kullanılan bir kelime
var ki münevver kelimesini karşılamaz. Bu kelime entelektüel kelimesidir. Entelektüellerin
fikir üreten kişiler olmadıkları, yeni düşünceler ortaya koymaktan çok,
duyarlılık uyandırmaya çalıştıkları kabul edilir. Entelektüellerin yani dilimizde aydın olarak karşılanan kimselerin en
büyük yanlışı manevi değerleri inkâr ederek kendilerini ifade etmeleridir.
Vahye dayalı bilgiyi saf dışı ederek, evren hakkında sağlıklı, mantıklı
fikirler üretmek ve varlığı kavramak mümkün değildir.
Merhum Cemil Meriç, Türk
aydınından “Türkçe konuşan Fransız” diye bahseder. Çünkü Türk aydını kendi öz
kaynaklarından beslenmeyen kökü dışarıda bir zihniyetle yetişmiştir. Aydın
dediklerimizin ortaya koydukları düşünceler başka coğrafyalar açısından kabul
edilebilir, tatbik edilebilir olsalar bile bu toplumun genetiği ile taban tabana
uyumsuzdur. Hatta toplumu aşağılamak, “bidon kafalı”, “göbeğini kaşıyan adam”
gibi vasıflandırmalarla tahkir etmek alameti farikalarıdır. Aydın olarak
isimlendirdiğimiz bu tipleri toplum olarak bu yüzden dışlamışız, bizden biri
olarak görmemişiz.
Pozitivist bir anlayışla yetişen
Türk aydını genel özellik olarak; kafa karışıklığına sahiptir. Batı
uygarlığının gelişmiş olması aydınımızı etkilemiş, teknolojik üstünlüğün erdem
olduğu vehmine kapılmışlardır. Hakikatte; olayları, olguları doğru bir şekilde
analiz etmemizi mümkün kılan düşünce ve kültürdür. Kendi kültüründen ve
tefekkür kodlarından uzaklaşmış aydından bunu bekleyemeyiz.
Rasim Özdenören “Entelektüalizm,
büyük ölçüde soyutlanmaya dayanan tehlikeli bir düşünme tarzı olduğu için, bu
düşünme tarzı, insanı bütünü ile kurgusal bir dünyaya ulaştırabilir.” diyerek entelektüelimize bakış açımız konusunda bizleri uyarmaktadır.
İlim fark edilir bir yapıya sahiptir. Ancak ilimle kendini fark edilir
kılmak bizdeki entel kelimesiyle karşılanabilir. Kuranı Kerim “kitap yüklü merkep” tabirini kullanılmaktadır. Bu
tabir ilminin fiillerine bir katkısı olmayan insanlar için kullanılmıştır.
Her şeyden önce insan, gerçek anlamda kendini tanımak zorundadır. Daha
farklı bir anlatımla insan haddini bilmelidir. Bu da ancak insanın kendi
yerinin farkında olmasıyla sağlanabilir. Kulluk kelimesi yerimizi belirleyen
bir anlayışı bize kazandırabilir. Günümüzdeki sıkıntıların temelinde, aklıyla
ve bilgisiyle inancını barıştırabilen gerçek münevverlerin istenilen düzeyde olmayışı
vardır.
Sonuç olarak diyebiliriz ki,
toplumun en büyük sorunu toplumu yönlendirecek münevver sorunudur. Sorunların
çözülebilmesi için ise ilk önce entelektüel sermayeye yatırım yapılmalıdır.
Bunun için de düşünceye değer verilmelidir.
Toplumunun genç nüfusunu, günübirlik
davranmaktan ve slogancılıktan korumalı, onlara tefekkür ortamı sağlanmalı. Geleceğin
liderlerini de oluşacak bu ortamda aramalıdır. Hemşehrimiz Prof.Dr. Necmettin
Tozlu bunu “dehanın merkezi” tamlamasıyla ifade ediyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder