24 Şubat 2017 Cuma

KURTARICIMIZ KİM OLACAK

Modern çağ üç kesimi öne çıkartmıştır. Aydınlar, yüksek bürokratlar ve iş dünyasının yöneticileri. Toplumun yönlendirilmesinde bu üç gurubun etkisi en üst seviyededir. Biz düşüncelerimizi aydın üzerinde yoğunlaştıracağız.
Aydın kavramı fikirlerin üretilmesine, iletilmesine ve eleştirilmesine katkıda bulunan dar bir kesimi içine almaktadır. Peki, entelektüel ile aydın kavramları aynı mıdır? Batı basınında “intellectual” kelimesi ile ifade edilen kavram, Türk matbuatına “aydın” kelimesi şeklinde geçmiştir. Eskiden buna “münevver” denilirdi. Tenvir edilmiş, nurlandırılmış, aydınlatılmış, ışıklı.
Günümüzde kullanılan bir kelime var ki münevver kelimesini karşılamaz. Bu kelime entelektüel kelimesidir. Entelektüellerin fikir üreten kişiler olmadıkları, yeni düşünceler ortaya koymaktan çok, duyarlılık uyandırmaya çalıştıkları kabul edilir. Entelektüellerin yani dilimizde aydın olarak karşılanan kimselerin en büyük yanlışı manevi değerleri inkâr ederek kendilerini ifade etmeleridir. Vahye dayalı bilgiyi saf dışı ederek, evren hakkında sağlıklı, mantıklı fikirler üretmek ve varlığı kavramak mümkün değildir.
Merhum Cemil Meriç, Türk aydınından “Türkçe konuşan Fransız” diye bahseder. Çünkü Türk aydını kendi öz kaynaklarından beslenmeyen kökü dışarıda bir zihniyetle yetişmiştir. Aydın dediklerimizin ortaya koydukları düşünceler başka coğrafyalar açısından kabul edilebilir, tatbik edilebilir olsalar bile bu toplumun genetiği ile taban tabana uyumsuzdur. Hatta toplumu aşağılamak, “bidon kafalı”, “göbeğini kaşıyan adam” gibi vasıflandırmalarla tahkir etmek alameti farikalarıdır. Aydın olarak isimlendirdiğimiz bu tipleri toplum olarak bu yüzden dışlamışız, bizden biri olarak görmemişiz.
Pozitivist bir anlayışla yetişen Türk aydını genel özellik olarak; kafa karışıklığına sahiptir. Batı uygarlığının gelişmiş olması aydınımızı etkilemiş, teknolojik üstünlüğün erdem olduğu vehmine kapılmışlardır. Hakikatte; olayları, olguları doğru bir şekilde analiz etmemizi mümkün kılan düşünce ve kültürdür. Kendi kültüründen ve tefekkür kodlarından uzaklaşmış aydından bunu bekleyemeyiz.
Rasim Özdenören “Entelektüalizm, büyük ölçüde soyutlanmaya dayanan tehlikeli bir düşünme tarzı olduğu için, bu düşünme tarzı, insanı bütünü ile kurgusal bir dünyaya ulaştırabilir.” diyerek entelektüelimize bakış açımız konusunda bizleri uyarmaktadır.
İlim fark edilir bir yapıya sahiptir. Ancak ilimle kendini fark edilir kılmak bizdeki entel kelimesiyle karşılanabilir. Kuranı Kerim “kitap yüklü merkep” tabirini kullanılmaktadır. Bu tabir ilminin fiillerine bir katkısı olmayan insanlar için kullanılmıştır.
Her şeyden önce insan, gerçek anlamda kendini tanımak zorundadır. Daha farklı bir anlatımla insan haddini bilmelidir. Bu da ancak insanın kendi yerinin farkında olmasıyla sağlanabilir. Kulluk kelimesi yerimizi belirleyen bir anlayışı bize kazandırabilir. Günümüzdeki sıkıntıların temelinde, aklıyla ve bilgisiyle inancını barıştırabilen gerçek münevverlerin istenilen düzeyde olmayışı vardır.
Sonuç olarak diyebiliriz ki, toplumun en büyük sorunu toplumu yönlendirecek münevver sorunudur. Sorunların çözülebilmesi için ise ilk önce entelektüel sermayeye yatırım yapılmalıdır. Bunun için de düşünceye değer verilmelidir.

Toplumunun genç nüfusunu, günübirlik davranmaktan ve slogancılıktan korumalı, onlara tefekkür ortamı sağlanmalı. Geleceğin liderlerini de oluşacak bu ortamda aramalıdır. Hemşehrimiz Prof.Dr. Necmettin Tozlu bunu “dehanın merkezi” tamlamasıyla ifade ediyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder