Erdem kelimesi günümüzde onur
kelimesiyle karşılanıyor. Şeref kelimesi de hemen hemen aynı manada
kullanılıyor. Bilinen kelimeler olmalarından dolayı açıklamalarına girmeden
direk konuya girmek istiyorum.
Onur herkese doğuştan verilir.
Ancak kişi onurunu korur ya da koruyamaz. İnsan olmak başlı başına bir onurdur.
Onur, esas olarak, ahlaki karekterlerin değişmezliğine dayanır. Herhangi bir
kötü fiil karşı çıkılması gereken bir fiilse hangi şartta olursa olsun buna
karşı çıkmak erdemdir. İnsan başkalarına yapılan şeyin kendisine geldiğinde
karşısında duruyorsa bunun bir anlam ifade etmediğini, bu karşı duruşun erdem
sayılmayacağını söylememiz gerekir.
Bir kötü fiil, zulme karşı
durmamak, haksızlıklar karşısında sessiz kalmak insan onurunu zedeleyen
davranış biçimidir. Onuruna sahip çıkmak şiddetle çözümlenecek bir durum da
değildir. Şiddet fikir bazında yapılan mücadeleyi yetersiz sayıp yerine
fiziksel güç kullanmaktır. Bu fiil çeşidi hayvani güdüler içerir. Fiziksel
kuvvetlerin öne çıkarılması daha çok hayvanlar dünyasında görülen bir iletişim
biçimidir.
Sokrates’e yaptığı tartışmalarda
fiziksel saldırılar olur, o bunlara aldırmaz, kayıtsız davranırdı. Bir
defasında kendisine bir tekme atılmış, bunu görünce şaşıranlara da şöyle cevap
vermişti: “Beni bir eşek çifteleseydi, onu dava mı edecektim.” (Diog. Laert.,
II,21)
Onur eğitimle aktarılamaz sadece
var olur. Ün ölümlü, erdem ölümsüzdür. Erdem insan için önemli bir sıfat olması
hasebiyle herkes kendisine erdem atfeder. Bunu şöyle bir misalle daha anlaşılır
hale getirebiliriz. “Denizli'de, şoförlük yapan Cevdet Demirtaş, aldığı milli
piyango biletinin üzerine 60 milyonluk biletin rakamlarını yapıştırıp sosyal
medyada paylaşınca, 2,5 yıldır küs kaynanası bile kendisini arayıp tebrik
etti.” Sahte erdem böyledir maalesef bu tür insanların sayısı günümüzde çoktur.
Bir odadaki termometrenin
derecesini yükseltmek için üzerine nefesimizle hohlayarak ısıyı yüksek
gösterebiliriz. Ancak odada bulunanlar odanın ortam sıcaklığını anlayamayacak
kadar geri zekalı olamazlar. Erdemli olmadığı halde kendisine böyle bir rol
biçenlerin durumu böyledir. Günümüzde bu tür algıların oluşturulması elde
edilen makamlar üzerinden yapılmaktadır.
Makamların insana bir şey
katmadığını, insanların makamlara katkı yapacağını söylememe gerek yok sanırım.
Bu tür insanların fiillerinde en göze çarpan özellik yapıp ettiği her şeyde
başkalarının ne dediği önemlidir. Şan dediğimiz şeyin geçici olduğunu yukarıda
söylemiştik, erdem ise duruşu olan insanlardan ayrılamayan bir sıfat. Şan ve
şöhret ise deniz suyuna benzer. Ne kadar çok içilirse o kadar çok su içmek
ihtiyacı hissedersiniz. Bu da sonuçta insanın helakidir.
Voltaire’nin söylediği güzel bir
söz var: “Sadece iki günümüz var yaşamak için: Bu günleri de aşağılık
heriflerin önünde diz çökerek geçirmeye değmez.” Maalesef bu tür aşağılıkların
bol miktarda bulunduğu bir dünyada yaşıyoruz.
Kendi çıkarları ve menfaatleri
uğruna dünyayı yakabilecek insanlar görüyorum, sayıları hiçte azımsanmayacak
düzeyde olan bu insanlar, vaatlerle, yalanlarla, parayla, iftirayla ve en
kötüsüyse dürüst ve asil görünerek yüzlerinde maskeyle ve bu maskenin örtmeye
yetmediği korkunç gerçek yüzleriyle ortalıkta dolaşmaktalar. Kimi zaman makam
ve mevkii sahibi olarak, kimi zaman sıradan vatandaş olarak karşımıza
çıkmaktalar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder