25 Şubat 2017 Cumartesi

ŞİMDİ REKLAMLAR

Materyalist felsefe insanları ikiye ayırır. Malzeme ve mimar. Malzeme tüketici halk, mimar ise tüketimi yönetenlerdir. Bunlar hayat anlayışında Hedonist, mantıkta pragmatist ve ruhi alanda pesimisttirler. Bunlar kitle üretimi ve kitle tüketimi mantığına dayanan bir hayat savunur. Ucuz iş gücü olan yerde üreteceksin. Üçüncü dünya ülkeleri bunun için biçilmiş kaftandır. Emeği sömürmek oldukça kolaydır ama buna bir kılıf geçirmek gerekir: küreselleşme. Mazlum insanları sömürerek ürettiğin eşyayı özgürce tüketeceksin, işte küreselleşmenin ana mantığı budur. Hâlbuki İslamda emeğe saygı vardır. İşçinin alın teri kurumadan hakkının ödenmesi gerekir.
Küresel sermayenin öncü birliği reklâmcılık şeklinde evlerimizi işgal eder. Sözünü ettiğim sektörde sonuna kadar haz var. Bütün hazları sonuna kadar yaşayacaksın, tüketeceksin. Amentüsü tükettiğin kadar insansın şeklinde özetlenebilir. Reklâmcılık, küresel emperyalizmin en büyük misyoneri. Görsel medya üzerinden reklamlarla ihtiyacımız olmayan her şey ihtiyaç olarak bize kabul ettiriliyor.
Maalesef, modern dünyada insanlar, modern medya araçlarının egemenliğindedir. Seyredenlerin duygularını dumura uğratan sığ ve gayri insanileştiren eğlencenin olumsuz etkilerinden öte reklâmların yalancı muhakemeleri ve zekâ seviyesi (ki araştırmalar TV’nin 12 yaş zekâ seviyesine hitap ettiğini söylemektedir) daha da tehlikelidir.
Dilsel sınırları hızla ve kolayca geçebilen, tüm dillerde anında konuşan görüntünün hanelerimizi nasıl istila ettiğini kabul etmek zorundayız. Televizyonun ve diğer medya araçlarının sayesinde, görüntünün, görselleşmenin ve reklâmcılığının dayattığı yeni bir kültürün etkisi altındayız.
Oluşturulan tüketim ekonomisi kimin veya kimlerin işine yaramaktadır; sömürülen taraf kimdir? Bu konularda kafa yormak bizi reklam denilen olgunun daha iyi anlaşılmasına götürecektir.
Tarih, zulme ve baskıya dayanan egemenlik sistemlerinin kalıcı olmadığı konusundaki sayısız derslerle doludur. Zulüm ile abad olunamayacağını bilmemize rağmen ‘enformasyon’ yanıltması ile sömüren zalimleri dev aynasında görme yanılgımız devam etmekte. Küresel ideoloji kitleleri sürüklemek ve bir ihtirası gerçekleştirmek için her şeyi mübah görmekte, daha doğrusu helal ve haram gibi kavramların uzağında bulunmaktadır.
Batı kaynaklı kültürel kimlik aslında hayli merkezi, oldukça dışlayıcı bir kültürel kimlik biçimi olarak kendini göstermekte; kendinden olmayan insanları ötekileştirmektedir. Coğrafyayı ve ekonomiyi kendine göre tasarlamaktadır. “Üçüncü dünya ülkeleri”, “Ortadoğu”, “Uzakdoğu” gibi tabirler bu kültürün ürünüdür. Ve ötekini dışlamak, başkalaştırmak için kullanmaktadır.
Küresel kitle kültürünün çeşitli karakteristikleri vardır ama ben reklam üzerinde durdum. Bu anlamda, küresel kitle kültürü Batı merkezlidir ve daima İngilizce konuşur ve Eski Ahit’i referans alır. Küresel kitle kültürünün bu biçiminin ikinci en önemli karakteristiği, tuhaf homojenleştirme biçimidir. Bu kültür, homojenleştirici bir kültürel temsil biçimidir, eskiden de olduğu gibi müthiş derecede içine alıcıdır. İçine alırken deniz gibi davranır sizi boğar öldürür. Sonra dışarı atar.

Tüketim ekonomisini ayakta tutan reklamlar her yerde. Hayatımıza reklamlar hükmediyor. Bu konuda ne direnç gösterebiliyoruz ne de alternatif bir felsefe üretebiliyoruz. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder