Aileler neden daha kolay
parçalanıyor, çocuklar neden mutsuz, uyuşturucu neden yaygınlaşmış, şiddet
neden artıyor soruları, zihnimizi meşgul ediyor. Boşanma oranlarının artışı,
polisiye olayların tırmanması toplumun içten içe bozulduğunun göstergesi. Televizyondaki
haber programını sonuna kadar izleyebilirseniz geldiğimiz noktayı daha iyi
tespit etmiş oluruz.
Eskilerin “şöhret, servet,
şehvet” şeklinde ifade ettiği üç cazibeli psikolojik tuzak, diziler sayesinde
sosyal virüs gibi yayılıyor. Bazı yarışma programları sayesinde kolaydan para
kazanmak teşvik ediliyor.
İnsanın kalıcı belleğine;
işittikleri, yaptıkları, söyledikleri değil, hissettikleri yazılıyor ve bu
unutulmuyor. Maalesef televizyonlarda bize sunulan hayat hiçbir zaman
ulaşamayacağımız ama ruhumuzu da içten içe kemiren bir kurt olarak her gün bize
empoze ediliyor. Bu nedenle, hayat yolunda ilerlerken, his dünyamızı
karabasanlar istila ediyor.
Sıradan insanlar gücünü
kollarından alırlar, ortalama insanlar akıllarından alırlar, yüksek insanlar
ise kalplerinden alırlar. İnsanımız artık bu üç unsuru devre dışı bırakmış
durumda. Çalışmadan kazanmanın, emeksiz yemenin, kısa yoldan köşe dönmenin
peşinde.
Duygusal yatırımımızı neye
yaptığımız, bizi ve hayatımızı, dolayısıyla çocuklarımızın hayatının tamamını
etkileyecek öneme sahiptir. İnternette karşılaştığım şu söz iç dünyamızı
özetliyor. “Eskiden insanlara değer verir, eşyaları kullanırdık. Şimdi ise
eşyalara değer verip insanları kullanıyoruz.”
Aile kültürüne ve bütünlüğüne
zarar veren diziler toplumda ne tür tahribat yapıyor bunu düşünen yok. Bozulan
ailede sağlam karekterli şahsiyetler yetişemiyor maalesef. Artık şöhret,
servet, aşk, eğlence ve makam sevgisinin sadece bireysel egoları tatmin için
birer argüman olduğu biliniyor. Bunlar somut zevklerdir ve somut zevk
tutkulularının yalnızlaştığı ve mutsuz olduğu anlaşıldı. İçimizdeki şöhret,
servet, şehvet, hırs, ihtiras bizi esir almış durumda. Kötü bir sona doğru
gidiyoruz. Akıllı insan ise yaptığı işin sonunu düşünür.
Haz ve hız modern dünyayı
özetleyecek iki kelime. Bu duyguların büyüsüne kapılmadan doğru durabilmek,
modern yaşamda çok zorlaştı. “Nasıl yaşarsam mutlu olurum” diyenimiz yok; “ne
kadar kazanırsam mutlu olurum” diyen insanlara dönüştük.
İnsan eğer yüksek ideallere
sahipse, hayatta birçok engeller ve tuzaklar olduğunu görebilir. İçimizdeki ve
dışımızdaki şeytanı ancak böyle gemleyebiliriz. Hayatın derin anlamlarını
anlamak için fakülteler bitirmeye, akademik kariyer yapmaya gerek yok. Arif
olmak yeterli. O halde hayatımızdaki olaylar bizi değil, biz olayları kontrol
etmeliyiz.
Olayları kontrol edebilmek için
önce kendimizi kontrol etmeliyiz. Buna şimdilerde otokontrol diyorlar. Nefs
muhasebesi, muhasebe…
Medeniyet bir değerler bütünüdür.
Hayatın iki kaynağı vardır metafizik ve ilim. Vicdan denen melekeyi bize sunan
metafiziktir. Vicdan denen bu nüvenin içimizde saklı olduğunu biliyoruz.
Entelektüel ve ruhi gelişmemiz bu öğelere bağlıdır. Önemli olan bunu açığa
çıkarmak ve beslemek.
“Sizden önceki devirlerden bakıyye sahipleri (kitap ehli) yeryüzünde
bozgunculuktan vazgeçirmeye çalışsalardı ne iyi olurdu. Fakat onların içinden
kurtardığımız pek az kimse bunu yaptı. O zulmedenler ise şımartıldıkları
refahın peşine düştüler ve hepsi de suçlu oldular.” (Hud, 116)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder