Mücadele insanın doğasında var.
Nasıl olmasın daha ilk başta Âdem babamızın çocukları mücadeleye girişmiş.
Hatta birbirini öldürecek kadar çetin bir mücadele. İnsanoğlu tarih boyunca
mücadeleye devam etmiş. Savaşlar, harpler, darpler… Dünyada silaha harcanan
para sağlığa harcanandan çok fazla.
Savaş ve barış için mutlak iyidir
yahut kötüdür diyemiyoruz. Eylemlerin arka planında var olan ruh halini
bilmediğimiz müddetçe. Şurası malum ki; insan insanın kurdu. İster devlet
bazında olsun ister fert bazında. Çelme ile ilerleme, ayak oyunları tarih
boyunca hep var olmuş.
Biz birey olarak olayın
neresindeyiz. Sorguluyor muyuz eylemlerimizi. Haksızlık karşısında susmamak,
mazluma kimliğini sormamak, maddiyat için her türlü şekle bürünmemek, emanete
hıyanet etmemek, söz verince sözden dönmemek, düşmanlıkta haddi aşmamak,
kişisel çıkarlarımızın kölesi olmamak, kısaca erdem libasını bürünmek
hayatımızın her anını kapsıyor mu? Yoksa erdemi reklam malzemesi olarak mı
kullanıyoruz?
Genelleme yapmak her zaman
hatalıdır fakat insan, yaşadığı zamana benziyor. Dolayısıyla, yaşadığı zamanın
anları, kendisine, zihnen ve ruhen tesir etmekte… Hâlbuki İmâm-ı Rabbânî güzel
insanları şöyle anlatıyor: “Vakit onlara değil, onlar vakte hâkimdirler.”
Kapitalizmin, sekülarizmin tesirinden uzak kaç kişi tanıyoruz.
Mesele, Müslüman için hayatîdir.
Sorgulanmamış rutin eylemleri muhafaza ederek yaşanan bir hayat tarzı kişiyi şahsiyetsizleştiriyor.
Çocuklarını, “Ben yaşamadım, o yaşasın” mantığıyla
büyütenlerin çocuklarının fazilet, erdem, hak, hukuk gibi kavramlarla işi
olmayacaktır. Hedonizmi hayatının gayesi kılan bu anlayış insanlara karşı her
türlü vahşiliği irtikâp edecektir. Bir yolunu bulup, piyasa pratiğine uyum
sağlayacaktır. Aşk ile, şevk ile… Her türlü ayak oyunlarını deneyerek.
Dünyada bizi hazza ulaştıracak
her şeyi temin etmek için, bunları verdiğini vehmettiğimiz her kişi ve kuruluşu
itinayla kutsuyoruz. Nasıl olsa hedefe varmada, her vasıta mubah, yeter ki
varılacak noktaya ulaşılabilsin. Bu da insanlığımızın yok oluşunun açık verisi.
Kalb-i selim, akl-i selim ve insan-ı kâmil uzak ülkeler bize.
İyiyi, güzeli, doğruyu
kendisinden; kötüyü, çirkini, yanlışı başkasından biliyor insan. Başarı olursa
kendisine ait, başarısızlık ise başkalarının etkisiyle oluşan bir sonuç. Nefis
böyle şeyler ilham ediyor.
Sunay Akın bir televizyon
programında anlatmıştı. Bir yurtdışı seyahati sırasında, kıtalara ait en
etkileyici hayvanların barındığı, dünyanın en eski hayvanat bahçesine gidiyor;
Frankfurt’ta. Hayvanat bahçesini gezerken bir kafese rastlıyor. Kafesin
parmaklıklarında bir uyarı yazısı: “Doğanın en vahşi canlısı!” Meraktan, kafese
dikkatlice bakıyor, içinin boş olduğunu görüyor. Fakat o da ne? İçeride
yalnızca bir boy aynası…
Öyle anlaşılıyor ki insanın
yapısında zalimlik ve cahillik özelliği yüklü durumda. Ebû Bekir Varrak
insanların durumunu şöyle özetler: “Sultanların ve devlet adamlarının bozulması
zulüm ile, âlimlerin bozulması tamahkarlık ile, fakirlerin bozulması ise riya
ile olur.”
Sonuçta insanlığın şirazeden
çıktığını, kitle imha silahlarıyla birbirini yok etmek için fırsat kolladığını
görüyoruz. İşe nereden başlayacağımız konusunda mütereddid davranıyoruz.
Gücümüzün dünyayı değiştirmeye yetmeyeceğini görmek için uzman olmaya gerek
yok. Ancak hangi saftayız burası önemli.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder