17 Mart 2017 Cuma

ESTETİK ŞEHİR ESTETİK İNSAN

Estetik kavramı; güzel olanı aramak, duyumsamak olarak ifade edebiliriz. Estetik kelimesini, birbirinden bağımsız birçok öznenin karmaşık bir bütünlük oluşturduğu şehirler kelimesiyle yan yana kullandığımızda nasıl bir şey hayalimizde canlanır. “Şehir” ve “estetik” kavramlarının çağrıştırdığı şey yaşanabilir ve güzel. Son zamanlarda sıkça kullandığımız “çarpık kentleşme” ile “şehir estetiği”ni yan yana kullandığımızda bir problemin varlığından bahsediyoruz.
Çok fazla yurt dışı seyahatim olmadı fakat şehir estetiğinin dünyanın her yerinde bizdeki gibi kaybolduğunu sanmıyorum. Televizyonlardan izlediğimiz kadarıyla şehirler geçmişine sahip çıkıyor. Estetik bir kaygıyla yeni inşa alanları oluşturup şehirlerin tarihi dokusunu koruyorlar.
Sanat ve estetik sonuçta duyarlıkla ilgili bir meseledir. Konuyu insan üzerinden değerlendirmek, bu açıdan estetik kavramına yaklaşmak gerekir. Bir sanat eseri doğrudan insana hitap eder. Maddeye feda ettiğimiz bu yanımızın köreldiğini söyleyebiliriz. Bu yüzden kadük kalıyoruz. Varlığın özüne yönelmeyen hiçbir mesaj ya da öğreti esenlik iddiasında olamaz. Varlığın zirve noktası insan ruhuna dokunmayan yeni kent anlayışı ruhsuz şehirleri inşa ederken ruhsuz insanlarda yetiştiriyor.
Müziği duymayabilir, şiiri okumayabilir, resme bakmayabilirsiniz. Ancak şehrin içinde yaşarsınız. Bu şehrin estetiği beni ilgilendirmez diyemezsiniz. Şehirler şiirler, destanlar, resimler, romanlar üretir. Ama aynı zamanda kendileri yaşayan şiirler, resimler, destanlar, romanlardır. Gümüşhane için niçin şiir yazılmıyor, roman yazılmıyor, bir film burada niçin çekilmiyor? Çünkü bu şehrin dokusunu estetikten uzaklaştırıyoruz.
İnsanoğlunun yaşadığı şehir, kültürel ve manevi zenginliğinin en önemli göstergesidir. Şehir estetiği, hayatın içinden neşet eder. Ancak son yıllarda şehircilik serüvenimiz böyle bir kaygımızın olmadığını gösteriyor. Çevreye, doğaya, kültürüne dolayısıyla kendisine yabancılaşan insanın estetik düşünceye pirim vermesi mümkün değil. O sadece işe maddi tarafından bakıyor.
Çevre, canlıları etkileyen ve onlardan etkilenen karşılıklı etkileşimin söz konusu olduğu bir bütünü olarak ifade edilebilir. Bu cümle üzerinden Yeni kentlerin sokaklarındaki görüntü ve insan kirliliğini yeniden değerlendirmek lazım. Maalesef yeni inşa edilen kentlerin estetiğinden medeniyet üretmemiz pek mümkün gözükmüyor.
Sanatı anlamak, estetik düşünce ve olgunluk seviyesini yaşantıya dönüştürmekle mümkün olacaktır.  Kısaca yanlışın değil; doğrunun, kötülüğün değil; iyiliğin, zulmün değil; adaletin, çirkinin değil; güzelin yanında olmak...
Sanat eserine güzellik ve anlam kazandıran ruhtur. Maalesef günümüz insanı büyük ölçüde ruhunu yitirmiştir. Son derece daralmış iç dünyası ve ıvır zıvırların yüceltildiği dış çevresi ile modern insan, estetiği doğal olarak sanatı kavrama yeteneğini büyük ölçüde yitirmiştir. Bunun baş müsebbibi estetik olmayan mekanlardır.

Eserin amacı hatırlayışı, vecd halini, huşuyu insan ruhunda canlı tutarak insanın iç dünyasını da estetize etmektir. Son yıllarda dikilen binaların hangisine baktığımızda bu duyguyu yaşıyoruz. Maalesef estetik olmayan vasatlarda yetişen insanların iç dünyalarında da estetik bulunmuyor. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder