Bizler yetiştiğimiz okullarda bir
medeniyet inşasına katkı yapmak üzere yetiştirildik. Bizler diyorum, çünkü
benim gibi düşünen nice kardeşimin olduğunu biliyorum. Bizim medeniyet
tasavvurumuz insanlığın kurtuluşu üzerine kurulmuştu. İnsanların hayırlısı
insanlara faydalı olandır, felsefesiyle yola çıkılmıştı. İnsanları ikiye
ayırmıştık; tebliğ edenler ve tebliğe muhatap olanlar. Bunun içinde yaratılanı
yaratandan ötürü seviyorduk. Geçmiş zaman kipiyle yazmamın özel bir sebebi yok;
bu gün de aynı düşünceleri taşıyorum.
Medeniyetin bir merkezi vardır.
Aklı da, gözü de, ruhu da, sözü de harekete geçiren bir merkezi: Kalp. Bu
merkezin cisimleşmiş hali Medinedir. Medinesiz medeniyet olmaz zaten.
Kalp, ruhun kaynağı, vicdanın, fıtratın...
Saflığın, arı-duruluğun, hakikatin yaşam alanı gönüldür. Akıl maddeden yana
tavır koyarken gönül manadan yana koyar kendini. Akıl hesap yapar, gönlün
hesabı yoktur.
Ben yaptığım her eylemde gönlümün
sesini dinledim. Aklımdan çok gönlüme danıştım. Şairliğim de bu karakterimin
tezahürü.
Akıl, kalple buluşabilirse, hakka
hakikate ulaşır. Akıl ilahlaştırılıp yegane rehber kabul edilirse şirretliğin
ve şiddetin kaynağı olur. Nitekim dünyayı bir savaş alanına çeviren kıtalar
arası füzeler, kitle imha silahları üreten akıl değimlidir.
Bundan dolayıdır ki şair şöyle
der: “İmandır o cevher ki, ilahi ne büyüktür / İmansız olan paslı yürek, sinede
yüktür.”
Uygarlığın kaynağı akıl'dır.
Gönül ise medeniyetin kaynağı. Akıl, sadece bilmeye yarar; anlayabilmeye değil.
Bilimin kaynağı akıldır. Aşkın kaynağı gönül. Akıl detaylarda boğulur, gönül
yol alırken.
Akıl, gönlün emrine girerse başka
insanlara, başka varlıklara, tabiata hikmet nazarıyla, keşif nazarıyla bakar.
Buradan insan bir çıkarım yapar bir fayda sağlar, yaratanını sürekli hatırda
tutar.
Kalp, Yaratıcı'nın 'yerleştiği'
yegâne 'yer'dir; hayatın ve hakikatin merkez'i, merkez üssü. Kalp, o yüzden
insanı ve dünyayı, tevhid eder, birleştirir.
Yegâne özgürleştirici, kuvvet ve kudret sahibi, yaratıklarını besleyip
büyüten Rabbe bağlar.
Gönülle birlikte hareket eden
akıl, kalbin tesis ettiği vicdanla, insanı kemale ulaştıracak yolun işaret
taşlarını döşer. İnsanı yüceliklere kanatlandırıcı güzergâhlar çizer. Rotası
kısa yoldan hakka ulaşmaktır.
Kalp, başka âlemlere fütûhât
yolculuğu yaptırır. Gümüşhanevî şöyle der: “İnsanda arş ve levh-i mahfuzun
mukabili olarak gösterilen yer kalptir.” “Kalbin kendine mahsus tabiatı vardır.
Onun tabiatı Allahın nuruyla ilgilidir. O nura taliptir. Çünkü O’nun nurunun
makamı orasıdır.”
Susanna TAMARO’nun romanının ismiyle yazıyı bitirmek
istiyorum: “Yüreğinin götürdüğü yere git.” Ben de öyle yapıyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder