Modern olanın
karakteri, yenilik, değişme, yenilenme, çağa ayak uydurma… “Modernite” kavramı,
genel olarak bir medeniyetin, özel olarak Batı medeniyetinin kendi gelişmesi
içinde en son ulaştığı hayat tarzını ifade ediyor.
Ne kadar
yapıcı olursa olsun insan merkezli ideolojileşmiş her yaklaşımın olumsuz
yönlerinin de kaçınılmaz olarak var olabileceği gerçeğinden hareketle
modernitenin insan hayatını zorlaştıran olumsuz etkileri hepimizin malumudur.
Kitle iletişim araçlarında ve kültürler arası ilişkilerde ortaya çıkan hızlı
gelişmeler, insanlığın sosyal hayatında derin travmalara neden olmuştur. Diğer
taraftan sözü edilen hızlı gelişmeler, hayatı sürdürmeye yönelik mücadeleci
yeteneklerin körelmesine de neden olmuştur. Modern insan, hiçbir çaba
göstermeden sadece parasal harcamayla arzularını gerçekleştirebilecek imkânlara
kavuşmuştur. Bu durum diğer insanlara karşı olması gereken bütün insani
duyguları da alıp götürmüştür.
Konuya fikri
temeller açısından yaklaştığımızda, geleneksel ahlak anlayışının modern
zamanlarda dikkate değer bir değişim geçirdiğini söyleyebiliriz. Gerek aile içi
ilişkilerde ve gerekse diğer toplumsal ilişkiler bağlamında “bireyselleşme”
açık bir şekilde kendini hissettirmektedir. Bireyselleşen insan bencilleşmiştir
de.
Modern
uygarlığın hayatımıza bir virüs gibi bulaştırdığı “bireycilik”, özgürlük
söylemi ve aile, toplum gibi bağlılıkları yok sayma üzerine kurulmuştur. Bu
anlamda modern özgürlük anlayışı ahlâkî sınırların dışına çıkma olarak
anlaşılabilir. Bireyselleşme sonucu bir cemaat dini(medeni) olan İslamdan
uzaklaşmalar söz konusu olmuştur. Dinin bireysel olarak yaşanabileceği kanaati
dinin vicdanlara hapsedilmesine de zemin hazırlamıştır.
Modern dünyada
hayatını kurmaya çalışan birey, kendine uygun gördüğüne doğru ve olumlu; uygun
görmediğine ise, yanlış ve olumsuz bir anlam yükleyerek salt aklı rehber
edinmiştir. Salt aklın rehberliğinde başkaları ile ortak noktalarını gittikçe
azaltmıştır. Dini nasları da kendi heva ve hevesine göre yorumlayarak kendi
kafasına göre bir din uydurma yoluna gitmiştir modern insan. Din vicdan işidir
diyerek kendi nefsine hoş gelen şeyleri vicdan kılıfıyla meşrulaştırmıştır.
Modern
anlayış, insanın Allah ile olan ilişkilerini, insanın insanla olan ilişkilerini
problemli bir hale sokmuştur. Çünkü modern insan tecrübi bilgiyi, sezgiyi,
vahyi kabul etmeyip aklını putlaştırarak kendisine yeni bir yol haritası
çizmiştir. İnsanın sosyal bir varlık olarak tüm ilişki biçimleri etkilenmiş ve
insan yalnızlaşmıştır. Çevresindeki insanların, ulaşım ve iletişim araçlarının
çoğalmasına rağmen insan yalnızlaşmıştır.
Modern
gelişmeler, insanın hayatını kolaylaştıracak sayısız imkânlar sağlamıştır.
Ancak evde, işte ve bütün sosyal hayatımızda olması gereken insani tarafımızı
da bizden alıp götürmüştür.
Modern insan
önce "ben" diyor. Mesela sevmek fiili geçişli bir eylemken modern
insan kendisini seviyor. Yani narsizm ile sevgi duygusunu gideriyor. Ben
değerliyim, ben önemliyim duygusuyla kendi dışına ve çevresine bakmaz oluyor.
Kierkegaard
kendi çağıyla ilgili yüzyıl önce şunları yazmıştı: ‘Nasıl ki Amerika’nın
ormanlarında vahşi hayvanları uzak tutmak için meşaleler, çığlıklar ve zil
sesleri gibi araçlara başvuruluyorsa insanlar da yalnızlığa dair düşünceleri
uzaklaştırmak için çeşitli oyalayıcılar ve gürültülü teşebbüslere
başvurmaktadır.’
İnsanın
kendine, iç dünyasına dönüş manevraları, kendisinden bir şeyler beklediğinin
göstergesi. Böylece yaşamına bir anlam vermeye çalışıyor. İnsanın bu kaygısının
giderilmesi modernitenin terkinde mi diye düşünmeden edemiyor insan.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder