1 Mart 2017 Çarşamba

İNSAN MODERN VE YALNIZ

Modern olanın karakteri, yenilik, değişme, yenilenme, çağa ayak uydurma… “Modernite” kavramı, genel olarak bir medeniyetin, özel olarak Batı medeniyetinin kendi gelişmesi içinde en son ulaştığı hayat tarzını ifade ediyor.
Ne kadar yapıcı olursa olsun insan merkezli ideolojileşmiş her yaklaşımın olumsuz yönlerinin de kaçınılmaz olarak var olabileceği gerçeğinden hareketle modernitenin insan hayatını zorlaştıran olumsuz etkileri hepimizin malumudur. Kitle iletişim araçlarında ve kültürler arası ilişkilerde ortaya çıkan hızlı gelişmeler, insanlığın sosyal hayatında derin travmalara neden olmuştur. Diğer taraftan sözü edilen hızlı gelişmeler, hayatı sürdürmeye yönelik mücadeleci yeteneklerin körelmesine de neden olmuştur. Modern insan, hiçbir çaba göstermeden sadece parasal harcamayla arzularını gerçekleştirebilecek imkânlara kavuşmuştur. Bu durum diğer insanlara karşı olması gereken bütün insani duyguları da alıp götürmüştür.
Konuya fikri temeller açısından yaklaştığımızda, geleneksel ahlak anlayışının modern zamanlarda dikkate değer bir değişim geçirdiğini söyleyebiliriz. Gerek aile içi ilişkilerde ve gerekse diğer toplumsal ilişkiler bağlamında “bireyselleşme” açık bir şekilde kendini hissettirmektedir. Bireyselleşen insan bencilleşmiştir de.
Modern uygarlığın hayatımıza bir virüs gibi bulaştırdığı “bireycilik”, özgürlük söylemi ve aile, toplum gibi bağlılıkları yok sayma üzerine kurulmuştur. Bu anlamda modern özgürlük anlayışı ahlâkî sınırların dışına çıkma olarak anlaşılabilir. Bireyselleşme sonucu bir cemaat dini(medeni) olan İslamdan uzaklaşmalar söz konusu olmuştur. Dinin bireysel olarak yaşanabileceği kanaati dinin vicdanlara hapsedilmesine de zemin hazırlamıştır.
Modern dünyada hayatını kurmaya çalışan birey, kendine uygun gördüğüne doğru ve olumlu; uygun görmediğine ise, yanlış ve olumsuz bir anlam yükleyerek salt aklı rehber edinmiştir. Salt aklın rehberliğinde başkaları ile ortak noktalarını gittikçe azaltmıştır. Dini nasları da kendi heva ve hevesine göre yorumlayarak kendi kafasına göre bir din uydurma yoluna gitmiştir modern insan. Din vicdan işidir diyerek kendi nefsine hoş gelen şeyleri vicdan kılıfıyla meşrulaştırmıştır.
Modern anlayış, insanın Allah ile olan ilişkilerini, insanın insanla olan ilişkilerini problemli bir hale sokmuştur. Çünkü modern insan tecrübi bilgiyi, sezgiyi, vahyi kabul etmeyip aklını putlaştırarak kendisine yeni bir yol haritası çizmiştir. İnsanın sosyal bir varlık olarak tüm ilişki biçimleri etkilenmiş ve insan yalnızlaşmıştır. Çevresindeki insanların, ulaşım ve iletişim araçlarının çoğalmasına rağmen insan yalnızlaşmıştır.
Modern gelişmeler, insanın hayatını kolaylaştıracak sayısız imkânlar sağlamıştır. Ancak evde, işte ve bütün sosyal hayatımızda olması gereken insani tarafımızı da bizden alıp götürmüştür.
Modern insan önce "ben" diyor. Mesela sevmek fiili geçişli bir eylemken modern insan kendisini seviyor. Yani narsizm ile sevgi duygusunu gideriyor. Ben değerliyim, ben önemliyim duygusuyla kendi dışına ve çevresine bakmaz oluyor.
Kierkegaard kendi çağıyla ilgili yüzyıl önce şunları yazmıştı: ‘Nasıl ki Amerika’nın ormanlarında vahşi hayvanları uzak tutmak için meşaleler, çığlıklar ve zil sesleri gibi araçlara başvuruluyorsa insanlar da yalnızlığa dair düşünceleri uzaklaştırmak için çeşitli oyalayıcılar ve gürültülü teşebbüslere başvurmaktadır.’ 

İnsanın kendine, iç dünyasına dönüş manevraları, kendisinden bir şeyler beklediğinin göstergesi. Böylece yaşamına bir anlam vermeye çalışıyor. İnsanın bu kaygısının giderilmesi modernitenin terkinde mi diye düşünmeden edemiyor insan. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder