Kültür ait olduğu şeyin bizzat
kendisi olamaz. Yani öz ve esas değildir, üretimdir. Kültür artar eksilir, bir
şeyin asıl olması zamana karşı kalıcı olmasıyla mümkündür. Zamana karşı
kalıcılığı olmayan hiçbir şey ile sahih kimlik tesis edilemez. Kaldı ki
yaratılmışların en üstünü olarak en sahih kimliğimiz insan olmaktır.
Değişim kültür için de
geçerlidir, hukuk için de. Mecelle kaidesi "Ezmanın tegayyürü ile ahkâmın
tegayyürü inkâr olunamaz." der. Yani hükümlerin zamanla değişeceği
muhakkak.
Kültür senteze tabidir; senteze
tabi olan şey değişir. Değişen şey kadim olamaz. Kültürün kadim olmayışı
dolayısıyla kültüre dayandırılan kimlik itibaridir. Kültürel kimlik esas
itibariyle sahih kimlik olamaz.
Özgürlük insanın esasına ait bir
kavramdır. Bir insana özgürlüğü başka bir insan veremez ve insanın özgürlüğünü
başka bir insan sınırlayamaz. Bu önermeden başkasının yaptığı hukukun bizi
bağlayamayacağı sonucunu çıkarabiliriz. Öyleyse özgürlüğün esası nedir?
Yaratanın çizdiği sınırlar içinde kalmaktır.
İnsan "nisyan" ile
maluldür. Yani unutan bir varlık olarak insanda eksiklik mevcuttur. Öyleyse insandan
sudur edecek her metottan şüphe edilebilir. Şüphe etmek bir düşünce eylemidir
ve insanidir. Zihin kendisinde bulunan idrak ile başka idraklerin
yanılabileceğini ortaya koyar. İçinde ufak bir hata şüphesi olan
"şey" ile bütün insanlığı bağlayamazsınız.
Hüküm akıl yetisinin ortaya
koyduğu bir sonuçtur. Aklın çok mantıklı görünen önermelere yanlış sonuçlara
varabileceğini mantık derslerinden biliyoruz. Burada "akıl akıldan
üstündür" atasözünü hatırlamak yeterli olacaktır.
Hiç bir insan gerçekte kendisini
bir başkasının yerine koyamaz. Yani "empati" denen şey bir yanılgıdan
ibarettir. Elbette ki insan yaratılışı itibariyle her yerde insandır. Birçok
özelliğiyle benzerdir; duyguları değişmez fakat herkesin ayrı bir karekterinin
olduğu da kesin. Zevklerin ve renklerin tartışılamayacağına dair yaygın kanaat
insanın insana hiç bir şey dayatamayacağının da ifadesi aynı zamanda. İnsan
yaradılışı itibariyle objektif olamaz. Peygamberimiz, "Ben ancak bir
beşerim. Bana iki davalı geldiğinde onlardan biri diğerinden daha iyi davasını
savunabilir ve Ben de buna bakarak onun haklı olduğunu zanneder ve buna göre
hüküm verebilirim. Şu halde kime kardeşinin hakkından bir şey vermişsem, sakın
onu almasın. Zira ona verdiğim ateş parçasından başka bir şey değildir."
(Buharî, "Mezalim", 16, "Ahkâm", 29, 31; Müslim,
"Akdiye", 5, 6) buyurmuştur.
Bütün bunları birbirinden
bağımsız söylememin nedeni asıl doğru olanın ve sahih bilginin Yaratanın
katında olduğunun bilinmesidir.
“Allah'ın verdiği renge uyun;
rengi Allah'ınkinden daha güzel olan kim vardır? 'Biz O'na kulluk edenleriz'
deyin.” (Bakara, 138)
“Kimmiş Allah'tan daha güzel
hüküm verecek? Fakat bunu inancı kesin bir kavim anlar.” (Maide, 50)
“Allah, hüküm verenlerin en
üstünü değil midir?” (Tin, 8)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder