1 Mart 2017 Çarşamba

SAHİH BİLGİ

Kültür ait olduğu şeyin bizzat kendisi olamaz. Yani öz ve esas değildir, üretimdir. Kültür artar eksilir, bir şeyin asıl olması zamana karşı kalıcı olmasıyla mümkündür. Zamana karşı kalıcılığı olmayan hiçbir şey ile sahih kimlik tesis edilemez. Kaldı ki yaratılmışların en üstünü olarak en sahih kimliğimiz insan olmaktır.
Değişim kültür için de geçerlidir, hukuk için de. Mecelle kaidesi "Ezmanın tegayyürü ile ahkâmın tegayyürü inkâr olunamaz." der. Yani hükümlerin zamanla değişeceği muhakkak.
Kültür senteze tabidir; senteze tabi olan şey değişir. Değişen şey kadim olamaz. Kültürün kadim olmayışı dolayısıyla kültüre dayandırılan kimlik itibaridir. Kültürel kimlik esas itibariyle sahih kimlik olamaz.
Özgürlük insanın esasına ait bir kavramdır. Bir insana özgürlüğü başka bir insan veremez ve insanın özgürlüğünü başka bir insan sınırlayamaz. Bu önermeden başkasının yaptığı hukukun bizi bağlayamayacağı sonucunu çıkarabiliriz. Öyleyse özgürlüğün esası nedir? Yaratanın çizdiği sınırlar içinde kalmaktır.
İnsan "nisyan" ile maluldür. Yani unutan bir varlık olarak insanda eksiklik mevcuttur. Öyleyse insandan sudur edecek her metottan şüphe edilebilir. Şüphe etmek bir düşünce eylemidir ve insanidir. Zihin kendisinde bulunan idrak ile başka idraklerin yanılabileceğini ortaya koyar. İçinde ufak bir hata şüphesi olan "şey" ile bütün insanlığı bağlayamazsınız.
Hüküm akıl yetisinin ortaya koyduğu bir sonuçtur. Aklın çok mantıklı görünen önermelere yanlış sonuçlara varabileceğini mantık derslerinden biliyoruz. Burada "akıl akıldan üstündür" atasözünü hatırlamak yeterli olacaktır.
Hiç bir insan gerçekte kendisini bir başkasının yerine koyamaz. Yani "empati" denen şey bir yanılgıdan ibarettir. Elbette ki insan yaratılışı itibariyle her yerde insandır. Birçok özelliğiyle benzerdir; duyguları değişmez fakat herkesin ayrı bir karekterinin olduğu da kesin. Zevklerin ve renklerin tartışılamayacağına dair yaygın kanaat insanın insana hiç bir şey dayatamayacağının da ifadesi aynı zamanda. İnsan yaradılışı itibariyle objektif olamaz. Peygamberimiz, "Ben ancak bir beşerim. Bana iki davalı geldiğinde onlardan biri diğerinden daha iyi davasını savunabilir ve Ben de buna bakarak onun haklı olduğunu zanneder ve buna göre hüküm verebilirim. Şu halde kime kardeşinin hakkından bir şey vermişsem, sakın onu almasın. Zira ona verdiğim ateş parçasından başka bir şey değildir." (Buharî, "Mezalim", 16, "Ahkâm", 29, 31; Müslim, "Akdiye", 5, 6) buyurmuştur.
Bütün bunları birbirinden bağımsız söylememin nedeni asıl doğru olanın ve sahih bilginin Yaratanın katında olduğunun bilinmesidir.
“Allah'ın verdiği renge uyun; rengi Allah'ınkinden daha güzel olan kim vardır? 'Biz O'na kulluk edenleriz' deyin.” (Bakara, 138)
“Kimmiş Allah'tan daha güzel hüküm verecek? Fakat bunu inancı kesin bir kavim anlar.” (Maide, 50)

“Allah, hüküm verenlerin en üstünü değil midir?” (Tin, 8)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder