5 Mart 2017 Pazar

MAHALLE ÖLDÜ

“Değişik Türk lehçelerinde ev, iv, üw, öy, üy, eb, ep ve öm gibi şekillerde görülen kelimenin sözlük anlamı “barınak, çadır” olup bazı lehçelerde “kadın” ve “aile” mânalarına da gelir (Clauson, s. 3-4; Räsänen, s. 34). Anadolu’nun bazı yörelerinde “ev” anlamında kullanılan dünek/tünek kelimesi ise tüne - mek (gecelemek) fiilinden türemiştir. Buna benzer bir ilişki Arapça’daki bâte (gecelemek) fiiliyle beyt (ev) kelimesi arasında görülür; bâte Türkçe’de olduğu gibi “evlenmek, yuva kurmak” anlamını da taşımaktadır (geniş bilgi için bk. Lane, I, 279-281). Arapça’da dâr ve mesken kelimeleri de “ev” manasında kullanılır. Ev ismi bir mimari yapıdan çok içinde insan, aile, hatta hayvan barındıran mekânı ifade eder; bu basit bir çerge olabileceği gibi bir saray da olabilir.” İslam Ansiklopedisinin ev maddesinde böyle diyor.
Bu yüzden mahremiyeti esas alan beyt/ev önemli bir unsurdur. Beyt kelimesi kapalı olan barınak manasına geliyor. Kapalı bir manayı içeren iki satırlık şiirlere de beyt deniliyor bu yüzden. Arapçadaki “dar” kelimesi ise kapalı olmayan üstü açık evi anlatıyor. Kısaca ev kelimesinin etimolojisinde bir mahremiyet var.
Evlerin bir araya gelmesiyle oluşan birime mahalle diyoruz. Mahalle de mahremiyeti bir şekilde koruyan bir yapıya sahip. Özellikle doğu toplumlarındaki çıkmaz sokaklar mahalleyi yolgeçen hanı olmaktan koruyan bir mahremiyet düşüncesiyle dizayn edilmiştir. Modern kent anlayışı mahalleyi yok etti. Çoğulculuk şehrin tabiatında mündemiç. Modern kentler istilacıdır. Bu istila bahçelerimizi kat karşılığında elimizden alarak bize havada bir mekânı satmaktadır. Kapitalizmin ünlü sihirbaz Hudoniye taş çıkaracak açıkgözlülüğü.
Mahallenin yok oluşu mahalleyi yaşatan insanın yok oluşudur. Komşuluğun yok oluşudur. Komşunun açlığını bilmemeyi kendinden olmamakla eş değer gören bir dinin müminlerinin bu günkü durumu sorgulanmalıdır.
Şehrin sürekli kendini yenilemesi, şehir hafızasının da yok oluşu anlamına gelir. Modern kent insanı kanaat diye bir şey bilmez, doymak bilmeyen bir canavar gibidir. Her şeye sahip olmak ister.
Çok katlı binaların, sitelerin rezidansların medeniyet olduğu dayatılıyor bize. Hâlbuki biz diğerkâmlıktan, komşuluktan, yardımdan, selamdan, helalleşmekten bahis açmaya çalışıyoruz. Birbirine gülümsemenin sadaka olarak kabul edildiği bir medeniyetten söz ediyoruz.
Çimento fabrikaları adeta ağaçları, çiçekleri, böcekleri, kuşları değirmenlerinde öğüterek doğal mekânları beton dikitlere çeviriyor. Evin kültürel değeri yok edilerek ekonomik değeri öne çıkarılıyor. Kentleşmenin öldürdüğü mahalle olgusu evleri otel odalarına dönüştürdü.
Titanic armatürü Bruce Ismay Titanic için “Tanrı bile batıramaz” demişti. İnsanoğlu zaman zaman kibre kapılıyor. Kibir, Firavunlaşmanın bir diğer adı. Gökdelenleri tekebbürün tecessüm hali olarak kabul edebiliriz. Babil Kulesi efsanesi bu gün gökdelenlerle denenmektedir. Hâlbuki kulluk dediğimiz şey haddini bilmektir.
Binaların insansız kalması ürkütücü bir durumdur. İçerisinde ninelerin masal anlattığı, bebeklerin ağladığı evler yok. Konutlar gündüzleri sessizdir. Ölü sessizliği hâkimdir sitelerde. Bunun için hırsızlar buraları mesken edinir. Mahalle yok olalı çeşme başı muhabbetleri, sokaklarda oynayan çocuklar, az katlı bahçeli evler tarihe karışmıştır. Öz bir ifadeyle insanlık yok olmuştur. Komşuluk, dostluk, vefa ve tanış olma uzak iklimlere göç etmiştir.
Artık buralara bizim kültürümüze ait mahalle demek mümkün değildir. Bu sebeple olacak ki “yerleşke” levhalarıyla sık sık karşılaşmaktayız.

Mahalle birbirini tanıyan insanların bir arada yaşadığı mekânlardır. Mahalleli günde beş vakit olmazsa bile birkaç kez mahalle mescidinde bir araya gelir. Mahallenin berberi, bakkalı, fırıncısı, boyacısı, kalaycısı, imamı ve bekçisi olur. Mahalleli birbirine hem kefildir, hem sahiptir. Yerleşkelerde, sitelerde kapı komşusunu tanımayan sakinler vardır. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder