17 Mart 2017 Cuma

OKUNASI BİR KİTAP: ŞEHİR

Şehirler okunmayı, keşfedilmeyi bekleyen kitaplar gibidir. Bir şehri tanımak için sokaklarına adım atmak, yapılarını gözlemlemek, mekânla bütünleşmek gerekir. Şehirler bir toplumun üretim gücünün bir arada bulunduğu yerlerdir. Hayatın çeşitli renklerini içinde barındırır. Medeniyete ait üretimlerin merkezi şehirlerdir. Medeniyetin Arapça şehir anlamına gelen medine kelimesinden türemesi tesadüfi değil.
Her şehrin bir ruhu vardır. Yoksa o coğrafyada insanları bir arada ne tutabilir ki? Hatıraların kaydedildiği, dostlukların neşvü nema bulduğu bir mekân olmaktan öte bir ortak ruhtur memleket dediğimiz. Göçüp gitmek varken doyduğumuz yerin peşinden gitmeyiz de neden doğduğumuz yere hasret duyarız. Neden hemşehrileriyle bir arada durmaktan mutlu olur insanlar? Neden özlem duyarlar memleketlerine? Nasıl olur da meselâ otobüsün buğulu camından memleket ismini yol kenarı levhasından okuyunca insanın içinde tatlı kıpırdanmalar olur? Ömür dediğin zaten iki nefeslik bir şey değil mi? Hangi coğrafyada olsan geçmeyecek mi? Nefes aldıkça hayattan nasibini alırsın. Fani olan dünyanın tamamı değil midir? Her nerede olsan aldığın nefesi senden geri istemez mi hayat? Geride bıraktığın günlerde yaşadığın yıllarda hatıralar biriktirdiğin anlarda hep memleket var.
Medeniyet ve mekân yolculuğunun ilk zihinsel nüveleri yaşadığımız şehirden başlayarak oluşmaya başlar. Medeniyetin zemini şehirlerdir, yani Medine. Şehirler ve medeniyetler arasında doğrudan bir ilişki vardır. Çünkü mekân ve medeniyet ve şehir birbiriyle bütünleşen olgulardır. Şehirlerin insanı cezbeden bir ruhu olduğuna inanıyorum. Şehirler bu ruh atmosferinin içine sizi de alarak şekillendiriyor. Şehirlerin içinde yaşadığı varsayılan bu ruhlar modern zamanlarda artık betonlarla karılarak katledilmekte.
Şehirlerimiz estetikten uzak taş ve beton yığınları haline getiriliyor. Modern mimariden vazgeçemeyiz ama modern mimariyi estetik hale getirebiliriz. Modernleşmeyi apartman dikmekten ibaret zanneden anlayış geleceğimizi ipotek altına alıyor. Yeşilin, çiçeklerin, bulutların ve mezarlıkların şehirden sürgün edildiği modern zamanlarda insanlığa yüzyılların rüyasını gelecek hayalleri içinde sunan, sokak ve caddeler yazılmış birer kitabe olmaktan çıkmış.
Bir şehri gezmek, bir şehri görmek insanlığın uzun macerasını bu kitabeden okuyabilmek demektir. Biz bu şehirde yerden bitme apartmanlar arasında hangi tarihi, hangi geçmişi okuyabiliriz. Toprakla olan ünsiyetimiz kayboluyor. Köylerle irtibatı olan hemşehrilerimiz bu ihtiyacı köy ortamında karşıladıklarından tehlikenin farkında değiller. İnsan fiziki çevre ilişkisi oldukça zayıflamakta.
Nehri, gölü, ormanı görmeden beton yığınları içinde ömrünü tamamlayan insan sayısı giderek artmakta. Çocuklarımız kuş seslerine hasret kalacak. Bir milletin bekası için bu tehlikeli bir durumdur. Bu ortamlarda ne şair ne yazar ne de düşünür yetişir. Belki de imar yasalarına şehir yoğunluğunu sınırlayan tedbirler konulması gerekir.
Okumak ve yazmak konusunda daimi bir yolcuyum... Bu küçük Anadolu şehrinde birkaç dergiyi defnetmenin hüznünü yaşıyorum. Bu konuda şehir olarak neden başarısız olduğumuz tercihlerimizde saklı.  Betonla insan arasında bir tercih yapmalıyız. Ruhumuzu bir şehrin ruhuyla kavuşturmak, susuzluğumuzu o şehrin sularıyla dindirmek için insanca şeyler düşünmek gerek.
İnsanın nesne değil özne olarak ele alındığı, bütün işlerin bunun üzerine bina edildiği bir anlayışı hâkim kılmalıyız. İnsanı yaşat ki devlet yaşasın düsturudur bu. Şehirleri ve dolayısı ile mekânı sosyal olaylardan bağımsız olarak ele almak büyük bir eksiklik olur. Nihayetinde şehrin de, mekânın da, medeniyetlerin de ortak öznesi insandır. Mekânı şereflendiren de… Şöyle denilmiştir: (şereful mekanı bil mekîn) Mekanların şerefi içindekilerle ölçülür.
İnsanların büyük bölümü şehirlerde yaşıyor. Ancak birçok insan yaşadığı şehre herhangi bir katkı sağlamadan geçip gidiyor. Şehrin ruhuna yakın olmayandan şehre katkı beklemek olmaz. Çünkü şehirler sırlarını herkese açmaz. Bir şehrin dünyasına katılabilmek için o şehirle bütünleşmek ve o şehrin ruh derinliğine sahip olmak gerekir.
Şehirler tarih boyunca insanın varlığını anlamlandırdığı ve kendisiyle aidiyet kurduğu mekânlardır. Şehri bir vücut gibi düşünürsek onun aynı zamanda bir ruhunun varlığını da kabul etmiş oluruz. Bir şehrin ruhunu anlayabilmek için yapılaşmasına ve yapılaşmasının oluşturduğu atmosfere bakmak yeterlidir. Modern mimarinin veledi zinası “imaj”, maalesef binalardan ruhu söküp alarak ruhsuz yerleşkeler oluşturmuştur. Mahalle ruhunu kaybeden şehirler buna bağlı olarak ruhsuzlaşmışlardır.
Çok dolaştım adım adım
Bu şehrin sokaklarında
Gerçek bir dost bulamadım
Bu şehrin sokaklarında

Binalar var kışlık yazlık
İçleri dolu kurnazlık
Eskiyen pabuca yazık

Bu şehrin sokaklarında

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder