17 Mart 2017 Cuma

ŞEHRİN HAFIZASI

Geçmişin “bit pazarı”nda, nostaljik fantezi peşinde değilim. Realitenin uzağında durup geçmişe övgü dizmek de değil meramım... Ütopik bir hayal dünyasında yaşamıyorum elbette. Sadece bir şehrin “hafıza mekânları”nın o şehrin sakinleri üzerindeki psikolojik etkisini gündeme taşımak isterim. Bir şehrin kimliği açısından, “hafıza mekânları”nın önemini, bir nebze olsun hissettirmeyi...
“Hafıza Mekânları” tamlaması Pierre Nora’ya aittir. (Noranın, Places of Memory isimli kitabı Hafıza Mekânları ismiyle Türkçeye çevrilip, Dost Yayınları tarafından yayınlanmıştır.) Nora şöyle der: “Tarih nasıl olaylara bağlanıyorsa hafıza da mekânlara bağlanır.” Şehrin hafızası resmi törenlerin soğukluğu, ya da şatafatından farklı olarak içten bir bağlılık, bir anının oluşması gibi samimi duygularla oluşur. Somut karakterdeki mekânın soyut karakterdeki hafızayı beslemesi üzerinden tesis edilen hafıza mekân ilişkisi belli bir zaman dilimine ihtiyaç duyar.  Hafıza, kendini canlı tutmak için mekâna ihtiyaç duyar. Hafızanın gündelik hayattaki karşılığı ise hatıra olarak kayda geçer.
İnsanlar zaman ve mekânla ilişkilerinde kendi konumlandırmalarını iyi bir şekilde yapabilirlerse bir medeniyet gerçekleştirebilirler. Hafıza mekânı iki tür gerçeklik üzerinden anlaşılabilir. Bunlardan birisi fiziki gerçeklik, diğeri ise simgesel gerçeklik. Şehir hafızaları belli mekânlar üzerinden aktarılır. Bu anlamda müzeler, tarihi binalar, kadim ibadethaneler, konaklar ve simgeleşmiş öğeler öne çıkar. Buna gelenek haline gelmiş bazı ritüelleri de ekleyebiliriz. Sosyal yaşantı, mimari üslup, sözcükler, dil, kutlamalar, festivaller…
Gümüşhane’nin modernleşme öyküsüne bulunduğumuz yerden bakarsak elimizde kalan hafıza mekânlarının sayısının bir şehrin hafızasının oluşmasına yetmeyecek derecede az olduğunu söyleyebiliriz. Toplumun hayatıyla bütünleşen, tecrübeleriyle, anılarıyla içselleştirdiği her mekân ve obje hafızanın oluşmasını sağlar. Gümüşhane bu konuda maalesef ihanete uğramıştır. Resmi kanallar hafızayı aktarmakta pek cömert sayılmaz. Hafıza mekânları resmi evrakın dışarıda bıraktığı unsurları hatırlatmaya yardımcı olur. Aynı zamanda mekânların her insan üzerindeki etkisi farklı olacağından bu tür yerlerin korunması önem arzeder.
Hafıza mekânlarını yok eden, gündemimizden çıkaran en önemli faaliyet kentsel dönüşüm adı altında yapılan çalışmalardır.  Bu tür dönüşümler vasıtasıyla geleneksel formlar bozularak yeni formların içinde yok oldu. Hafıza mekânların baş düşmanı arasında bu faaliyeti sayabiliriz.  İnsanoğlu fıtraten barınma ve yaşama gibi temel ihtiyaçlarla doğar ve bu ihtiyaçların sonucu olarak kendisinin ibate edeceği mekânlar oluşturur. Mekân oluşturma mutlaka bir değişimi beraberinde getirir. Mevcut formları bozma ve onları yeniden gelişen teknolojilere bağlı olarak inşa etme üzerine kurgulanır. Dolayısıyla insan etkisinde gerçekleşen dönüşümün bu sebeple hafızayı diri tutma gibi bir kaygusu yoktur. Burada kamunun tutumu devreye girer. Bu konudaki sorumluluk belediyelere aittir.
Kadim geleneğimizde mekân, kültür ve medeniyetin nesilden nesile aktarımını sağlayan bir aktör idi. Modern dünyada mekân ise bireyin zamanını nasıl çalacağı düşünülerek tasarlanan gösteriş alanlarından oluşuyor. “Kentsel dönüşüm” kötü mekânları güzelleştirebilir. Bize aktarılan tek gerekçe de bu gözüküyor. Bu güzelleştirme fikrinden hareketle faydacı şehircilik anlayışı bir tarafa bırakılarak coğrafyanın dokusuna uygun projeler geliştirilebilir. Site tabir edilen ve mahdud bir ada içinde yer alan yüksek yoğunluklu gökdelenler, sokağı ve mahalleyi ortadan kaldırarak hafızayı adeta yok etmiştir.  Tarihe kayıtsız gökdelenlerin ortasında göz boyamak için yapılan havuzlar ve birkaç metrekarelik yeşil alan, hatırayı muhafaza edemez.
Burada şehir ve kent ayrımı anlam kazanmış oluyor. Mahalle kültürünün içtimai hayatı belirleyen zamanlardan ekonominin bütün hayatımızı dizayn ettiği zamanlara eriştik. Evlerinin saçaklarına “kuş evi” yapan ruh dünyasından yükselmeyi çok katlı apartmanlar ve gökdelenlerde gören bir anlayış bizi esir aldı. Daha çok kazanma hırsı mahalleyi, kardeşliği öldürdü. Karunî bir enaniyet maalesef aramızda dolaşıyor. Sebil, imaret, hamam, kütüphane, medrese, vakıf gibi unsurlar şehirlerimizi terk etti. Bir şehrin hafızasını da bu tür mekânlar oluşturuyor.
Gümüşhane özeline dönecek olursak, Gümüşhane’nin hafızasında önemli bir yere sahip olan Gümüşhanevî’nin doğduğu evin yerine bir külliye yapılması, ders okuduğu caminin çevre düzenlemesinin yapılması, Sultan Mehmet Reşat tarafından I.Dünya Savaşı sırasında ilan edilen Cihad-ı Ekber nedeniyle yaptırılan  Daltaban Çeşmesi’nin daha ön plana çıkarılması, Süleymeniye Mahallesinin(Eski Gümüşhane) alan olarak düzenlenmesi hafıza mekânların oluşması açısından önemli adımlardır.
Buraya kadar fiziki gerçeklik üzerinden konuştuk, simgesel gerçeklik konusunda da söylenecek söz vardır elbette. Toplum hafızası kendiliğinden oluşmaz, bu hafızayı oluşturacak çalışmalara ihtiyaç vardır. Arşiv bunların başında gelir. Gümüşhane’mizin hafızasını gelecek nesillere aktaracak bir arşivden yoksunuz. Daha doğru dürüst bu şehrin tarihi akademik olarak yazılmamıştır. İyi niyetli birkaç ferdi çaba ise imkânsızlıklar yüzünden ya akamete uğramış ya da istenilen sonucu vermemiştir.
Geçmişe ait ortak bilgiyi üretemeyen, ortaya koyamayan şehirlerde hafızadan söz etmek fantezi olacaktır. Gümüşhane’nin hafızasını barındıracak bir ansiklopedinin bu güne kadar yapılamaması bu konuda durduğumuz yeri göstermesi bakımından kayda değerdir. Bu tür çalışmalar yapılırken kamu tarafından desteklenen yetkin bir komisyon tarafından olması en önemli ön şarttır. Aksi takdirde eksik ve yanlış bilgilerle dolu bir yığın doküman arzı endam eder.

Her yeni durum ya da hareket geçmişin içinde büyür. Mekânsal değişmeler içinde aynı gerçeklik söz konusudur. Toplumlar yer değiştirdiğinde, ihtiyaçlar, bakış açıları değişiyor. Bunun böyle olması insanla mekân ilişkisinin niteliklerini belirliyor. Ali Coşkun Hirik’in “Gümüşhaneli Şairlerde Coğrafi İlhamlar” isimli bir çalışmasını hatırlıyorum. İbnu Haldun’un dediği gibi coğrafi şartlar ve mekânlar insanların karekterleri üzerinde tesir meydana getiriyor. Genel bir yaklaşımla, yaşadığımız yerle “kim”liğimiz arasında doğrudan bir ilişkinin varlığından söz edebiliriz. Kimlik dediğimiz şey ise hafıza olmadan oluşmuyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder