Kıssadan hisse
olsun diye…
***
Firdevsi
kolunun altındaki divân ile Gazneli’nin huzuruna çıkar. Gazneli 60 deve yükü
altın vadeder. Diğer kıskanç şairler sultanın kulağına fısıldarlar:
“Sultanım, bu
nasıl olsa bir çobandır. Bakır ile altını bile birbirinden ayırt edemez. Onu
köyüne yollayın, ardından da bakır yüklü develeri gönderirsiniz!”
Firdevsi köyüne
gönderilmiş, ardından da bakır yüklü develer… Develer köye vardığında şair
hamamda yıkanmaktaymış. Sultanın kendisini kandırdığını anlayan Firdevsi,
sultanın bu “lütfunu” tellağa bahşiş bırakır! Şairin sultana ettiği “hakaret”
muhteşemdir! (Bkz. Hakikat Bilgisi, Hücviri, Dergâh Yay.)
***
Şair Karamanlı Nizami, bir gece Karamanoğlu
Mehmed Bey’in işret meclisinde bulunur ve bey hakkında yazdığı kasideyi okur.
Mehmed Bey caize olmak üzere “falan ve filan köylerin mahsulünü bağışladım,
yarın bana hatırlat, fermanını vereyim” der. Sabah olunca Nizâmî huzura girer,
vaadini hatırlatır. Mehmed Bey, “Ben, akşam aklım başımda olmayarak,
sarhoşlukla bir halt etmişim” deyince, şair: “şahım asıl haltı şimdi ettiniz
cevabını verir.” (Bkz. Ahmet Talat Onay, Eski Türk Edebiyatında Mazmunlar ve
İzahı, (Haz.: Cemal Kurnaz), Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 1993, s.
243),
Bu durum divan şiirine sözünde durmamak
anlamında Karaman bahşişi deyimiyle geçer.
Hep Karaman bahşişidür rûzigârun virdügi
Hâzır ol kim virdügin senden gerü devrân
alur. (Necâtî)
***
Kayseri’ye zamanında bir kadı gelmiş. Bu
kadı, hem hırsız hem de huysuzmuş. Vicdanı bırakıp cüzdana sarılmış. Kadı’nın
bu ünü hemen şehre yayılmış, hakkında bir sürü dedikodu yapılmış. Taş duvar
işçiliği yapan bir halk şairi kadıya bir hiciv yazmış. Kadı:
“Hicve yeltendi beni, Kayseri’nin bir
hödüğü
Dinlemek bence tenezzüldür, çatlak düdüğü”
diye cevap vermiş. Taş ustası şair, hiç
geri kalır mı? Hemen kadıya karşılık vermiş:
Haksızlarla uğraşırken
“Hakk’a değil, nakde tapar”
Paraları üleşirken
“Hakkı koyup, şerre sapar”
şeklinde bir şiir söylemiş. Bu şiirinden
sonra şairin söylediği bu söze karşılık olarak şair taşı gediğine koydu diye
söylenmiş. Bundan sonra da bu söz deyimlerimizden birisi olarak tarih
sayfalarında ki yerini almış.
***
Hafız-ı Şirazî bir kitap yazdığında devrin
hükümdarı:“Kitabının başında beni methet” demiş. Hafız-ı Şirazî: “Ben senin
gibi zalimi methetmem.” diye karşılık verince: Hükümdar Hafız-ı Şirazî’yi
zindana attırmış. Hafız-ı Şirazî zindanda her ikindiden sonra mahkûmlara sohbetler
edermiş. Mahkûmlardan birisinin her sohbette ağlaması, Hafız-ı Şirazî’nin
dikkatini çekmiş. Bir gün o adama:
“Yahu seni ağlatan nedir? Allah korkusu mu?
Yoksa Allah sevgisi mi? Kul hakkı mı? Yoksa günahlarının çokluğu
mu? diye sorunca, Adam: “Benim bir keçim vardı. Senin sakalın aynen
onun sakalına benziyor. Seni görünce onu hatırlıyor ve kendimi tutamayıp,
ağlıyorum” diye cevap vermiş.
Necip Fazıl’la bitirelim: “Bu nasıl bir
dünya hikayesi zor.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder