Türkiye’de dindarlık
anlayışı dolayısıyla da din, farklı algılanır ve anlaşılır olmuştur. Her
Müslüman kendi dini anlayışını oluşturmuş, buna
dayalı olarak zihniyet ve günlük yaşamın belli başlı parametreleri, pozitivist bir
bakış açısıyla değerlendirilmiş; ancak dini kılıfa sokulmuştur. Dinden uzak
durmayan ancak din ile sıkı ilişkileri olmayan bir Müslüman tipolojisi
oluşmuştur.
Bu bağlamda yeni bir dindarlık anlayışı ortaya
çıkmıştır. Dindarlığın bireylere yansıma biçimleri pek çok açıdan özellikle de
kültürel bağlamlar dikkate alındığında bariz farklılıklara sahiptir. Gruplar,
cemaatler, teşkilatlar farklı tip Müslümanlığın oluşmasına katkıda
bulunmuşlarıdır.
Elbette dindarlık, şu ya da bu özelliklere sahip olsa
da belli eğilimlerin bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Her müslümanın kabul
ettiği kitap, sünnet gibi kaynaklara rağmen Müslüman farklı davranışlar
sergilemektedir. Modern hayatın gündelik doğası dindarlık algısını da kökten
değiştirmiştir.
Bireyle Allah arasındaki ilişkinin ancak Allah
tarafından şekillendirileceğine ilişkin geleneksel anlayış zayıflamış, artık
dindarlık kişilerin anlayışlarına, cemaatlerin tavırlarına göre şekil almaya başlamıştır.
Bu durum Müslümanlar arasındaki yeknasaklığı zedelemiş, tevhidi bozmuştur.
Geleneksel İslam anlayışı itikat, ibadet ve ahlakı bir
bütün olarak görürken yeni Müslüman tipolojisi, itikat,
ibadet ve ahlâk anlayışı yerini inanmaktan öteye geçmeyen bir
anlayışa bırakmıştır.
İslâmiyet’in her şeyi kapsayan, gündelik hayatın her
yanını düzenleyen yanı unutulmuş, adeta hristiyanlık gibi sadece inanç alanına
hapsedilmiştir. Dindarlığın gündelik hayat içindeki tezahürleri başta ibadet ve
ahlak olmak üzere ötelenmiş, aktif eylemler hayatın içerisinden çıkarılmıştır. Kuru
kuruya bir din anlayışı kendisini izhar etmiştir. Bireylerin bu yeni din
anlayışına sıkı sıkıya bağlı olmaları da ayrı bir paradoks.
Dindarlık anlayışı aile ortamından kamusal hayata,
düşünceden eyleme kadar hemen her çizgide şaşırtıcı bir değişiklik geçirmiş, bu
değişiklik sonucunda bireyler anlayışlarına uymayan, nefislerine zor gelen her
dini uygulamayı terk etmişlerdir. Terk edilmeyen tek şey ise dindar olduklarına
dair kanaattir.
Günümüz dünyasında daha çok vicdani bir olgu olarak
anlaşılan dinin bir değer olarak kabul edilmesi her zaman devam etmiştir.
Dindarlığın özel hayata ilişkin bir deneyim olduğu yönündeki genel-geçer
kanaatler artık sorgusuz bir şekilde kabul edilmektedir. Bu bağlamda ibadet ve
ahlak vurgusu üzerinden dindarlığın ifadelendirilmesi yerini daha çok söylemlere
terk etmiştir. Kalbime bak, kalbim temiz, önemli olan doğruluk gibi cümleler
dindarlık anlayışının yeni tezahürleri olarak dost sohbetlerinde, kahvehane
konuşmalarında ortaya çıkmaktadır.
Sonuç olarak yeni dindar tipolojisi, inandığını
söyleyen, kalbinin temizliği ile övünen fakat İslam’ın temel emirlerinden uzak
bir hayat sürmektedir. Özellikle bazı yapılanmaların inşa ettiği dindarlık
tipolojisi, aklı merkeze koyarak dini anlamaya çalışmış. Dinin emirlerini akıl
üzerinden algılama yolunu seçmiştir.
Böylece kamu malını zimmetine geçirmekte beis
görmeyen, hak hukuk gibi konularda titiz davranmayan, kendi menfaatini her
şeyin üstünde gören bir dindarlık anlayışı ortaya çıkmıştır. Başkasının hakkına
saygı duymayan, kendi çıkarı olduğunda her türlü yalana başvuran bir dindar
anlayışı iç dünyamıza çöreklenmiştir ki bunu itikatta Müslüman, eylemde seküler
diye formüle edebiliriz.