Eğitim.
Eğmek kelimesinin etimolojisi üzerinden gidersek eğitimin insanı şekillendirmek
olduğunu söyleyebiliriz. Ya da biraz daha literatüre yaklaşırsak; eğitim bireye
istendik davranışlar kazandırma sürecidir diyebiliriz.
Nasıl
tarif edersek edelim eğitimin birçok boyutu var. Bunların tamamı eğirim
sürecini oluşturuyor. Sayalım:
Aile
boyutu. İlk eğitim ailede verilir. Çocuk ailede temel değerleri öğrenir. Bu ilk
eğitim yuvası oldukça önemlidir. Çünkü diğer eğitimler bu temel üzerine bina
edilir. Temel sağlam olursa binanın sağlam inşa edilmesi işe yarar.
Çevre
boyutu. İnsan toplumsal bir varlıktır. Bir çevrede yaşar. İnsan bu çevreye
muhtaç olarak doğar, bu çevrede gelişimini tamamlar. Bu çevreyi oluşturan
argümanlar bugün oldukça gelişmiştir. Eskiden bu çevre mahalle, sokak gibi
sınırlı bir alanı içerirken bu gün bu çevreyi televizyon, medya ve internet
oluşturuyor.
Eğitimin
üçüncü boyutunu ise otorite oluşturur. Bu erke biz devlet diyoruz. Eğitimin bir
hedefi vardır ve bu hedef isminde eğitim geçen bir bakanlık tarafından
yürütülür ülkemizde. Bu bakanlığın adı Milli Eğitim Bakanlığıdır. Milli
kelimesi için ayrı bir parantez açmak gerekir ancak bu yazının hacmini aşar.
Milli eğitimin hedefleri arasında insanları eğitmek varken bu gün bakanlığın
çizdiği çerçeve daha çok öğretim üzerindedir.
Eğitimin
yükünü taşıyan en önemli boyutu ise okul boyutudur. Ailenin, çevrenin ve erkin
bütün olumsuz etkilerinin okul tarafından düzeltilmesi beklentilerimiz
arasındadır. Çocuğumuzu okula vererek bütün sorumluluğun omuzlarımızdan
kalktığını düşünürüz. Halbuki bu saydığımız etkenler arasında okulun tesiri
oldukça sınırlıdır. Geçtiğimiz Cuma günü gününü kutladığımız öğretmenlerin bu
konudaki dahlini orantıya dökersek karşılaştığımız rakamların çok küçük olacağı
düşüncesindeyim.
Talep
edilen bir eylem için bir kaç unsur gereklidir. Birincisi istek, ikincisi
bilgi, üçüncüsü güç. Bunlar bizin kültürümüzde niyet, ilim ve kudret olarak
karşılık bulur. Çocuklarımızı iyi bir insan olarak yetiştirme konusunda
öğretmenlerin niyetinden şüphe etmek geleceğe ihanettir. Bilgisizlik konusu
tartışmaya açık olmakla beraber bu konuda hüsnü niyetimizi saklı tutuyoruz.
Güç, kudret konusuna gelince davul-tokmak metaforu tam buraya uygun düşer.
Bu
gün öğretmenin durumunu kendisine saksı ve bir miktar toprak verilen ve bu
saksı içerisinde çınar yetiştirilmesi istenen bahçıvana benzetirim. Bu metafor
üzerinden gidersek şunları söyleyebiliriz. Bir saksıda yetiştirilecek çınar
derinlere kök salamayacaktır. Saksıda yeşeren çınar dal budak salamayacaktır.
Kök salmayı geleneğimizden getirdiğimiz değerlere, dal budak salmayı geleceğe
benzetirsek ne geçmişimizi aktarma şansımız ve ne de geleceğimizi inşa etme
şansımız yoktur.
Bizim
geleneğimizde ebeveynin ve hocanın eli öpülür. Öğretmenine gerekli değer
vermeyen, öğretmeninin elini öpmeyi bırakın tokalaşmaya bile tenezzül etmeyen
bir anlayış ile eğitimin geleceği için iyi şeyler söylemek mümkün değil.
Öğretim
konusuna gelince hepimizin övündüğü rakamları buralardan devşiriyoruz. Başarı
oranı, Sıralama yüzdesi. Bunlar ise eğitimin ölçütleri değil.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder