25 Kasım 2017 Cumartesi

TAKİYYE

Takiyye, inancının aksini söylemektir. Buna Müdara da denir. İnancını, görüşünü, düşüncesini, grubunu, gittiği yolu saklamak demektir. Bir kısım insanların geliştirdikleri takiyye kültürü o derece iğrenç bir halde kullanılıyor ki şaşırmamak elde değil. Bu uğurda inanç, ahlak, namus, onur gibi kavramların hiç mi hiçbir anlamı yok. İnsan özü sözü bir olmakla erdemli bir davranış sergilemiş olur. Ancak takiyye yapanlar bu erdemden uzak olduklarını göremiyorlar. Kaypak bir hayat tarzını amaca ulaşmak için meşru gösterme çabası, artık bunu uygulayanları, o yaşadıkları çirkin hayatın birer müntesibi haline getirmekten başka bir işe yaramıyor.
İnsanlar bir süre büründükleri ikircikli davranışları daha sonra karekter haline getiriyorlar ki bunu gözlemlediğimiz bir çok yapı din adına ortaya çıkmıştır. Böyle seviyesiz, kaypak, dürüstlük ve doğruluk hassasiyetinden uzak gayri ahlaki her hayat şekli artık bu insanların inancının bir parçası olmuş ve aslında bu insanlar artık bu tür davranışların toplamı olan bir hayat yaşıyorlar. Doğruluğun, dürüstlüğün ana mihver olduğu bir hayata sahip değiller.
Neyi yaşıyorsan ondan başkası olamazsın. “Nasıl yaşarsanız öyle ölür ve nasıl ölürseniz öyle dirilirsiniz” buyrulmaktadır. (bk. Aliyyülkârî, Mirkâtü’l-mefâtîh 1/332, 7/375, 8/431) Yalanı meşru görüyorsan sen bir yalancısın. Ahlaki seviyesizliği meşru görüyorsan sen ahlaki zaaf sahibi bir hiçsin. Namussuzluğu meşru görüyorsan sen bir namus mefhumundan yoksun kişisin. Hırsızlığı meşru görüyorsan sen adi bir hırsızsın. Bunun dışında bir şey değilsin. Nasıl bir hayat yaşıyorsanız siz osunuz.
Korunmak, gizlenmek, saklamak, ihtiyat tedbiri almak. Güçlü olan kâfirlerin karşısında can, mal, ırz, namus ve her türlü kutsal değerleri tehlike karşısında olan müslümanların, söz konusu olumsuz durumdan kendilerini kurtarmak ve zarara uğramamak için imanlarını gizlemelerini ifaden eden takiyyeyi, Müslümanlara karşı yapmak ise bu sakat düşünce sahiplerinin başka bir açmazı.
Babası Yasir ile annesi Sümeyye işkenceyle şehit edilip kendisi de aynı işkenceler altında ölümle karşı karşıya gelen Ammar İbn Yasir işkenceye dayanamaz, müşriklerin istediği sözleri tekrarlar ve ölümden kurtulur. Ağlayarak Resulullah'a koşar ve "Ey Allah'ın Resulu, ben senin hakkında kötü konuşmadan ve ilâhlarını övmeden beni bırakmadılar" diyerek özür beyan eder. Hz. Peygamber ona "Peki o an gönlünde neyi hissettin?" diye sorduğunda kalbinin imanla dop dolu olduğunu bildirince Resulullah, aynı durumla karşılaşması halinde yine böyle davranmasına izin verir. Ardından Yüce Allah şu ayetle Hz. Peygamber'in bu iznini onaylar: "Kalbi imanla yatışmış olduğu halde inkâra zorlanan kişi (kurtulmuştur), fakat kim inandıktan sonra Allah 'ı tanımaz ve küfre kalbini açarsa, Allah'ın gazabı onların basındadır, onlar için büyük azab vardır. Bu onların, dünya hayatını ahirete tercih etmelerinden ötürüdür ve Allah inkâr eden bir topluluğu doğru yola iletmez." (Nahl, 106, 107)
Ammar bin Yasir’in işkenceler altında hayatını kaybedecek seviyede bir hale gelmesinden sonra canını kurtarmak için müşriklerin dileklerini yerine getirmesini, kendilerine fetva kaynağı olarak kabul edenler bu takiyyeyi Müslümanlara karşı yapmak konusunda uzman.
Nasıl inanıyorsanız öyle yaşarsınız. Nasıl yaşarsanız öyle inanmışsınızdır. Bu kadar gerisi uyduruk bir hikaye…

“Yalan, nifak kapılarından biridir.” [İbnu Adiy]

“İman sahibi, her hataya düşebilir. Fakat, hainlik yapamaz ve yalan söyleyemez.” [İbnu Ebi şeybe, Bezzar]

“Doğru olun, doğruluk iyiliğe, iyilik ise, Cennete çeker. Yalandan sakının, yalan fücura, fücur ise Cehenneme götürür.” [Buhari]

“Münafıklık alametinden biri de yalan söylemektir.” [Buhari]

“Şu üç şeyden biri kimde bulunursa, o kimse, namaz kılsa da, oruç tutsa da münafıktır: Yalan söylemek, sözünde durmamak, emanete hıyanetlik.” [Ebu Davud]

“Sözle çıkarılan fitne, kılıçla çıkarılan fitne gibidir. Yalan söylemek, iftira etmek ile çıkarılan fitne, kılıçla çıkarılan fitneden de kötüdür.” [İbnu Mace]

“Aldatan Cehennemdedir.” [Taberani] 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder