Yol kelimesinin içinde ne çok mana vardır, bilir
misin? Yol, meşakkattir. Zorlayan, terleten, sıkıntıya sokan bir yanı vardır
hep. Maksuda, yani hedefe varmak için yol da olmak gerekir. Belirlenen hedefe
ulaşınca belki yepyeni ve zorluk seviyesi çok daha yüksek yeni hedefler belirecektir.
Bu sebeple yollarda birçok menzilin bulunması muhtemel. Asıl menzili maksuda
vardığında yol sonlanmış olur. O mekanda ise artık ne yoldan ne yolcudan bahis
açmaya gerek kalmaz.
Yol, bazen ayrılığın başlangıcı, bazen vuslatın vesilesi…
Yol, bazen acı, bazen keder, bazen mutluluk, bazen ayrılık, bazen kavuşma… İç
dünyamızda ve dış dünyamızda bir yolda olmuyor muyuz sürekli? Bir yola
çıkıyoruz daha doğmadan bu yola hayat yolu diyoruz.
Anamdan yolcu doğmuşum,
yedi dağın yolları kalbimden geçer,
salkım salkım mısralar gelir içimden,
dudaklarımda yağmur damlaları,
alır beni yollar, beni alır gider… (Atilla İlhan)
Güzergah, rota, tarikat, mezhep, şeriat, isra, patika, cılga… Kültürümüzde
ne çok yol çağrıştıran kelimeler var. Menzili maksuda ulaştıran yollar da
çoktur elbet.
“Allah, onunla rızası peşinde olanları selâmet
yollarına (subul’es-selam) iletir ve onları izniyle, karanlıklardan aydınlığa
çıkarıp kendilerini dosdoğru bir yola iletir.” (Maide, 16) Bizzat Kuran’da
yolların çokluğundan bahsedilir.
Bizim uğrumuzda cihad edenler var ya, biz onları
mutlaka yollarımıza(subulena) ileteceğiz. Şüphesiz Allah, mutlaka iyilik
yapanlarla beraberdir. (Ankebut, 69) Bu iki ayette kelimenin çoğul gelmesi bize
kimsenin ‘yolum tek hak yoldur’ deme lüksünü ortadan kaldırıyor.
Şeriat kelimesi, geniş cadde anlamında
kullanılıyor. Cadde-i Kübra. Tarikat kelimesi yollar anlamında, mezhep aynı
şekilde. İsra bir yürüyüştür gece yapılan, hicret bir yürüyüştür bir ucu
devlete çıkan, miraç bir yürüyüştür bir ucu rabbe ulaşan.
Türkçede kullanılan ‘yola düşmek’ ne güzel bir
deyimdir. Yola düşmek kaderin cilvesidir, hatta kaderin kendisi. Yola koyulmak
ise iradenin kendisi. Bir külli irade, biri cüzi irade. Yolun sağı solu
uçurum. Bu sebeple Cahit Zarifoğlu şöyle diyor:
Allahım
Yol boyunca
Bırakma elimi
Düşerim sonra
Yol boyunca
Bırakma elimi
Düşerim sonra
Seriyye, cihad, gazve hepsi birer yürüyüş, hacc
bir sevdanın yürüyüşü. Halil Cibran’ı
dinleyelim: “Aşka yol çizebileceğinizi düşünmeyin, çünkü aşktır size yol
gösterecek olan, sizi kendine layık bulursa eğer.” Birde Amin
Maalouf’a kulak verelim: “Yol kimi zaman masallarla bezenir, tıpkı
uykunun düşlerle bezendiği gibi; ama menzile ulaşıldığında gözleri açmak
gerekir.”
“Dünyada sanki bir garip veya bir yolcu gibi
ol”(Buhari, Rikak,3) buyrulması dikkatimizi çekmeli. Yusuf Has Hacib şöyle der:
“Yola çıkan insan yol üstünde evini yapmaz; göç eden kimse de eşyasını evde
bırakmaz.” Ruhsal türbülanslar yaşamamak için bir daha kutlu yolcunun nasıl
davrandığına bakalım. Üzerinde uyuduğu hurma yaprağından örülmüş hasırın
vücudunda izler bıraktığını görenler, hasırın üzerine yumuşak bir şeyler
sermeyi teklif ettiğinde, şunları söylediği kaydediliyor: “Benim
dünya ile ilgim ne kadar ki? Ben bu dünyada bir ağacın altında gölgelenen,
sonra da oradan kalkıp giden binitli bir yolcu gibiyim” (Tirmizî, Zühd
44)
Ahmet Telli’nin dizeleri tam
buraya uygun düşer:
Ne bir adresleri vardı onların yeryüzünde
ne de aşktan başka bir sığınakları
ne de aşktan başka bir sığınakları
Bir yol ki dostlar, çıkıp da dönülmeyecek
cinsten. Yolculuklar, gizem dolu yollardan geçer. Ve yolcu yanında yalnız
hüznünü taşır. Her menzil geride bırakılacak istasyonlardır. Yüzünü güneşe
dönüp yol alan gezgin, sabahı hep yakınında yaşar. Bir adım daha atıp yakalamak
zorunda kalacağınız hiçbir yerleşik doğru yoktur yollarda. Menzili maksuda
Yunus gibi yane yane yürümek gerek.
Aylar tepe, yıllar dağ zincirleri
Zirveler aşarsın haberin olmaz.
Dur-durak bilmeden doğuştan beri
Mezara koşarsın haberin olmaz. (Abdurrahim Karakoç)
Zirveler aşarsın haberin olmaz.
Dur-durak bilmeden doğuştan beri
Mezara koşarsın haberin olmaz. (Abdurrahim Karakoç)
Habersiz yürüyenlerin durumu dağda yürüyen
insanın durumu gibidir. Yolcunun yol ile bütünleştiğini başka bir yerde
söylemiştim. Zamanla yolun sizi taşımadığını, sizin yolu içinizde taşıdığınızı
anlarsınız. İşte o zaman Oruç Aruoba gibi dersiniz: “Yol, iki yer arası
değildir – yer, iki yol arasıdır.”
Ve sözü şiire bırakarak
bitirelim.
her sezgi yol düşü her ölüm yolculuk hali (Yaşar
Bedri)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder