24 Kasım 2018 Cumartesi

KÖYLÜ KAFASI


İnsan benliğini meydana getiren maddi ve manevi unsurlar, aile ve sosyal çevre ile bütünleşerek kuvvetlenir. İbnu Haldun, coğrafyanın ve sosyal çevrenin insan benliği üzerindeki tesirinden bahseder. İnsan benliğini tamamen toplum oluşturmaz. Bu yüzden topluma mahkum olmak da, topluma düşman olup onu tamamen yok saymak da şahsiyet bozukluğunun ifadesidir. Ahlak öğrenilerek kazanılır. Bu öğrenme sürecinin de mutlaka insan üzerinde tesiri vardır.
Bu girişten sonra yukarıdaki başlığa bir açıklama getirmek durumundayız. Köylü kafası derken bir sosyolojik tespit yapmaya çalışıyoruz. Yoksa bir insanı yaşadığı çevreden dolayı suçlu ilan etmek gibi bir niyet taşımıyoruz. Zaten hepimiz bir şekilde köylerle bağlantısı olan insanlarız.
Köy yerleşimi kapalı bir toplum olup dış dünyayla ilişkileri sınırlı bir yerleşimi ifade ediyor. Dış dünyayla olan sınırlı bağlantı köy toplumunu daha içe dönük hale getiriyor. Bu toplumlarda yardımlaşma, özveri, diğerkâm olmak öne çıkıyor. Bunlar elbette insanlık için önemli kriterler.
İnsanın ferdi vicdanı ile toplum vicdanı arasındaki fark bir noktada şahsiyetimizi yansıtır. Vicdan dediğimiz şey duygulardan ibarettir. Vicdan insan davranışlarını iyi ve kötü yargılarına göre değerlendiren bir kabiliyettir. İyi, kötü yargıları ahlaki yargılardır. Bunların değer olarak kişiliği etkilemesi ise toplumun birey üzerindeki tesiriyle meydana gelir. Yukarıda söylediğimiz iyi özelliklerin yanında küçük çevrelerde yaşayan insanlarda görülen bazı özellikler vardır ki bunlar toplum hayatında insan için eksiklik olarak kabul edilmelidir.
Köylü kafası sadece geçim derdinde olacağından sanata dair hiçbir fikri yoktur. Köylü kafası bencildir. Kendisinden başkasını düşünmez. Toplumsal alana dair, kamuya dair fikir serdetmez. Böyle bir düşünceye sahip olmaz. Bu durum, yukarıda da söylediğimiz gibi köylülük bir yaşayış biçimidir ve bulunduğu ortam için geçerli mazeret ve sebepleri vardır. Ancak köylü kafasını şehirde yürütmeye kalkarsanız yanlış burada başlar.
Şehirde inek beslemek böyle bir kafanın kabul edebileceği bir gerçekliktir. Balkondan sofra bezini kaldırıma veya caddeye silkelemek böyle kafaların yapabileceği iştir. Sinyalsiz araba kullanmak böyle bir kafanın eylemidir. Kamuya ait alanları pisletirken kendi evini temiz tutmak alışkanlığı böyle kafaların işidir. Sokağa tükürmek, sokakta küfürlü konuşmak… Bunlardan daha kötüsü ise köylü kafasıyla şehirleri yönetmek ve tasarıma çalışmaktır. Bu tür fiilleri istediğiniz kadar artırabilirsiniz.
Türkiye sosyolojisinde şehirlerin büyük çoğunluğu göç alarak oluşturulur. Bu gün Türkiye’deki şehirlerin hemen hepsi köyden, kırsal alandan hızlı ve yoğun bir şekilde göç alarak genişlemekte ve gelişmekte. Bu hızlı gelişim ister istemez yukarıda saydığımız olumsuzlukları da beraberinde getirmektedir.
Yapılacak iş şehre gelen insanları topluma adapte etmektir. Belediyelerin, yerel yönetimlerin yapacağı en önemli iş ise bu adaptasyonu sağlamaktır. Köylü kalmak bir problem olarak devam ettiği müddetçe şehirlerimizde gereken değişim oluşmayacaktır. Şehirlerimiz büyük köyler olarak kalmaya devam edecektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder