17 Aralık 2018 Pazartesi

İÇE DÖNMEK


İnsan ruhunun derinliğine bakmaya başladığında eşya adeta gözünde yok oluyor. Bütün dünyaya bakışı değişiyor. Dünyanın gelip geçiciliği bir an insanın aklından çıkmıyor. Yunus Emre’nin dörtlüğü bir serlevha olarak sürekli gözünün önüne geliyor:
Mal sahibi, mülk sahibi,
Hani bunun ilk sahibi?
Mal da yalan, mülk de yalan,
Var biraz da sen oyalan!..
Bu durumun hayatın bütün devrelerinde olmadığını söylemeye bilmem gerek var mı? Eğer öyle bir halet-i ruhiye içerisinde olsaydık melekler bile bize gıpta ile bakardı. Bu durum geçici zamanlarda ruhumuzun kendine gelmesi, fabrika ayarlarına dönmesi olarak yorumlanabilir. Bir cenaze olduğunda, bir yakınımız öldüğünde böyle bir duygu seli bizi kaplıyor. Sonra? Sonrası malum. Tekrar eski halimize dönüyoruz.
Duygu için TDK şöyle bir tanım yapıyor: "Belirli nesne, olay veya bireylerin insanın iç dünyasında uyandırdığı izlenim". Maalesef bu izlenim başka çeldiricilerle farklı yönlere gidebiliyor. Sahte, içten pazarlıklı ilişkiler, hayatı çirkinleştirmeye yetiyor. Maddeci olmak, makam ve mevki hırsı, bencillik ayarlarımızı bozuyor. Manevi yetersizliği maddi şeylerle örtmeye çalışmak insanoğlunun zaaflarından. Zaman zaman diğer insanları aptal yerine koyarak dünyanın en akıllı insanı olduğumuz zehabına kapılıyoruz. Karşındakini dolandırmak, aptal yerine koymak uyanıklık olarak kabul görüyor. Küçümsemek, hor ve hakir görmek, aşağılamak aslında insani tarafımızı törpüleyen fiiller.
Rahmetli Abdurrahim Karakoç şöyle diyor bir dörtlükte:
Dünyanın düzeni değişti Hasan
Çalış ver yiyelim sen bak diyorlar
Yiyipte sussalar gam değil ama
Üstelik adama ahmak diyorlar
Başkaları bize ahmak dese de iç dünyamıza, ruhumuzun derinliklerine baktığımızda dünya hayatının oyun ve eğlenceden ibaret olduğunu görüyoruz.
Hayat bir evcilik oyunu. Oyuna kendini kaptırdığında zamanın nasıl geçtiğini fark etmezsin. Bir de bakarsın ki akşam olmuş. Kapanma saati gelen mekânlar gibi ışıklar tek tek söndüğünde sonun geldiğini anlarsın.

Ömür, bizlere verilmiş bir kredi, her gün bu kredi tükenmekte. Dünya; insanlığımızı ortaya koyacağımız bir mekan. Yetmez mi? Kısaca hayat, bir seçim. Sen ne dilersen, o olur. Buna cüz-i irade diyor kelamcılar. Ya insanı kâmil ya da esfeli safilin. Kâmil insan, dünyanın geçici zevklerine gönül vermeyip müstağnî bir hayat sürerek başkaları tarafından zemmedilse de aslında herkesin gıpta ettiği bir mevkide durur.

Şeyh Sâdî Şirazi şöyle der:
“Gönül, celîl olan Allâh’ın nazargâhıdır.”

Bunun bilincinde olan insan, insan-ı kâmildir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder