Toplumsal kültürün etkisi altında
olmayan bir birey düşünülemez. Gündelik eylemlerin düşünce üzerinde önemli
etkileri vardır. Bu durum şu şekilde sloganlaştırılmıştır. “Eğer inandığınız
gibi yaşamıyorsanız, yaşadığınız gibi inanmaya başlarsınız.”
Kültürel değerleri yeni nesillere
aktarmak işi eğitim ve öğretim müesseselerinin işidir. Bu konuda ciddi
sıkıntılarımızın olduğu kesin. Pozitivist eğitim savrulmamızın müsebbibi.
Öyleyse farklı alternatifler üzerinden gitmek gerekiyor. Akademiler, STK’lar bu
görevi üstlenebilir. Daha doğrusu üstlenmelidir.
Düşünce hürriyetine kavuşmuş,
bilinçli, özgüveni yüksek, bilimsel ve toplumsal değerler üretebilen sağlam
karakterli, erdemli, sorumluluk sahibi, sorgulayan ve araştıran bireyler
yetiştirme görevimizdir. Bu sorumluluk hepimizindir.
Huzurlu bir hayat bütün
insanlığın hedefidir. Bunun için bu gün bile uygarlıktan medeniyete kaçış
(hicret) devam etmektedir. Ancak bu hedefe bizleri götürecek kişiler uzaydan,
başka iklimlerden gelerek bizi kurtaramaz. Biz bunları kendimiz
yetiştirmeliyiz. Yoksa bir kurtarıcı beklemek beyhudedir. İnsan için kendi
gayretinden başka bir şey yoktur.
Eşyayı toplumun medeniyetine göre
rasyonalize etmek tekniktir. Bizim bu konularda çok ciddi sıkıntılarımız var.
Eşyayı üretmediğimiz için başka kültürlere adapte edilmiş eşyalarla kendi
medeniyetimizi kurmaya çalışıyoruz. Bunun sonuç vermeyeceği aşikâr.
Medeniyet dinin sosyal
pratiğidir. Mimari, musiki, edebiyat medeniyeti inşa eden sacayakları. Biz
toplum olarak bu üç sacayağını devşirdiğimiz kültürlere feda ettik. Geçmiş ile
olan irtibatın koparılması pusulasız gemi gibi rotası belli olmayan bir mecrada
ilerlememize sebep oldu. Kendimizi başka uygarlıkların limanlarına çekilmiş
bulduk. Uygarlıklar medeniyetin bozulmuş halleridir. Hâlbuki biz sağlam bir
medeniyetin bütün birikimine sahip idik. Bu birikime arka çevirmek tabir
yerindeyse bizi sudan çıkmış balığa döndürdü. Hâlâ çırpınıyoruz.
İslamın toplumsal bir din
olmaktan çıkarılıp bireysel bir din haline getirilmesi medeniyetimizin
gerilemesine sebep oldu. Çünkü kişinin dindarlığı islam, toplumun dindarlığı
medeniyettir. İslamın toplumsal bir din olduğu gerçeği göz ardı edilmeseydi bu
kadar yanlış bir rotada ilerlememiş olacaktık.
Medeniyetlerin de bir ömrü var.
Bu ömrü belirleyen değişik etkenler vardır. Din, dil, eğitim, iktisat, ahlak,
adalet gibi unsurlar medeniyetleri hem kuran hem de sürekliliği sağlayan
unsurlardan. Hem toplumsal olarak hem de ferdi olarak bu unsurlarda meydana
gelen bozulmalar, aşınmalar, medeniyetlerin varlıklarını ve sürekliliklerini
etkiler. Ayrıca zulüm ve cehalet medeniyetlerin çökmesine yol açan
sebeplerdendir.
Medeniyet tasavvurunun mekânla
olan ilgisini de göz ardı etmeden yeni bir diriliş hamlesine ihtiyacımız var.
Şahsiyet sahibi insanlarla bu yola çıkılabilir. Şahsiyetli insan yetiştirmeden
hamlelere girişmek beyhude uğraştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder