30 Aralık 2020 Çarşamba

SÖZ ODUR Kİ KELAM OLA

İmajlar, malumatlar, ve sesler… hergün gazetelerden, televizyonlardan ve sosyal medya dediğimiz internet kanallarından üzerimize boca ediliyor. Birçok söz çevremizi kuşatmış, Bu söz devalüasyonu karşısında zihnimiz bulanık. Sözler sadece esintidir. Onlar geçip giderler. Sözler muhatapta bir karşılık bulması için söylenir. Muhatapta etkisini gösterdiğinde ise kelam olur. Aksi takdirde ona laf diyoruz.  Ve lafın hiçbir önemi yoktur. İnsan, konuştuğu sözün karşısındakinde anlamlı bir iletişim oluşturmasına azami gayret göstermeli; yoksa anlamı olmayan sesleri nasıl ciddiye alabiliriz?

 

Mesela muhatabımıza bardağı verir misin dediğimizde muhatabımız bardağı bize veriyorsa sözün bir anlamı vardır. Yoksa söz havada kalır ve boşa söylenmiş olur. Konuşan ile dinleyen arasındaki iletişim sağlıklı değilse konuşmalar gürültüden başka ne anlam ifade edebilir ki. Sosyal medyadaki paylaşımları bu şekilde görebiliriz. Söz anlam ifade etmediğinde değerini yitirir. Bu değer düşüşünün en son örneği apaçık şekilde bize sosyal medyanın armağanıdır. Sözün muhatapta bir karşılığı yoktur. Sadece görsel bir öğe olarak beğen butonuna basılması gereken bir imaj.

 

Hiç kimse bilinçli olarak sözü değersiz kılmak için uğraş vermez; ancak sözün durumu acınacak haldedir. Bu durumdan birinci olarak konuşan insanlar sorumludur. Sebep olarak şunu söyleyebiliriz. Sözü olur olmaz yerde söylemek bu sonucu doğurmuştur. Kısaca bu durumu gevezelik olarak tanımlayabiliriz. Bunun yaygınlaşması sözün kopyalanabilir ve çoğaltılabilir olmasıyla alakalıdır. Konuşmacının hatası, muhatapta etki meydana getiren bir söz söylemekten ziyade orada var olduğunu ispat için konuşuyor olmasıdır. O hiçbir şey söylemez: fakat sadece konuşmaya devam eder. İzleyici olarak mana ve hakikatten mahrum konuşmanın saldırısına muhatap oluruz. Bu mecrada söz anonimleşir ve önemini kaybeder. Hiçbir şey söylemeksizin konuşma alışkanlığı, bir kanser gibi sözü yiyip bitirmiştir. O kadar söz söyleniyor, hülasasına bakıyorsunuz kocaman bir hiç. Böyle olunca da muhatapta etki meydana gelmiyor.

 

İkinci olarak söz konusunda muhatapların duyarsızlığıdır. İmajlar dünyasında gözünü açan bir kimseye sözün değerini kavratamazsınız. Sözün anlaşılması için zihni bir faaliyet gerekir; imajlar için öyle değildir, bakıp geçersiniz. Bu bir nevi basit olanın karmaşık olana tercihidir. Günümüzdeki söz devalüasyonu önüne çıkan her mikrofon ve kameraya konuşmak zorunluluğu hisseden entelektüellerin hatası da olabilir mi? Düşünmek gerek.

 

Her şey söylenmiştir ve her gün tekrar edilmektedir. Sözü hor kullananlar, dili takatsiz bırakanlar, boş yere yeni bir ifade bulmaya çalışan şairler, entelektüeller, akademisyenler sözün yitimine katkıda bulunuyorlar. Konuşulan söz, eğer biri tarafından işitilmiyor ve duyulmuyorsa, boşunadır; uzay boşluğunda kaybolur gider. Aslında burada sözün işitiliyor olmasının fizik olarak karşılığı değildir. Elbette sözü kulağı olan herkes işitiyor. Fakat sözlerin karşı tarafta bir tesiri görülmüyor. Bunu en güzel anlatacak olan ayeti buraya alalım: “İnkar edenlerin örneği bağırıp çağırmadan başka bir şey işitmeyip (duyduğu veya bağırdığı şeyin anlamını bilmeyen ve sürekli) haykıran (bir hayvan)ın örneği gibidir. Onlar, sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler; bundan dolayı akıl erdiremezler.”(Bakara-171)

 

Sözün etkinliğini imajla kapatıyoruz. Söz böylece laf derekesine düştü; boşluğa ve hiçliğe dönüştü. Söz etkisini kaybetti. Ancak en önemli iletişim aracımız hâlâ söz ise ümitvar olabiliriz. Söz mademki kullanılmaktadır ve henüz sözün içi bütünüyle boşalmamıştır; sözün değerini kazanması gerçek değerine ulaşması muhatap/dinleyici sayesinde olacaktır. Çünkü dinleyicinin olmadığı yerde söz gereksizdir.  Dinleyicisiz konuşmak hayra alamet bir eylem de değildir. Mademki insan konuşan bir varlıktır. Söze değerini iade ederek işe başlamak gerekir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder