İmajlar, malumatlar, ve sesler… hergün gazetelerden, televizyonlardan ve sosyal medya dediğimiz internet kanallarından üzerimize boca ediliyor. Birçok söz çevremizi kuşatmış, Bu söz devalüasyonu karşısında zihnimiz bulanık. Sözler sadece esintidir. Onlar geçip giderler. Sözler muhatapta bir karşılık bulması için söylenir. Muhatapta etkisini gösterdiğinde ise kelam olur. Aksi takdirde ona laf diyoruz. Ve lafın hiçbir önemi yoktur. İnsan, konuştuğu sözün karşısındakinde anlamlı bir iletişim oluşturmasına azami gayret göstermeli; yoksa anlamı olmayan sesleri nasıl ciddiye alabiliriz?
Mesela muhatabımıza bardağı verir misin dediğimizde muhatabımız
bardağı bize veriyorsa sözün bir anlamı vardır. Yoksa söz havada kalır ve boşa
söylenmiş olur. Konuşan ile dinleyen arasındaki iletişim sağlıklı değilse
konuşmalar gürültüden başka ne anlam ifade edebilir ki. Sosyal medyadaki
paylaşımları bu şekilde görebiliriz. Söz anlam ifade etmediğinde değerini
yitirir. Bu değer düşüşünün en son örneği apaçık şekilde bize sosyal medyanın armağanıdır.
Sözün muhatapta bir karşılığı yoktur. Sadece görsel bir öğe olarak beğen
butonuna basılması gereken bir imaj.
Hiç kimse bilinçli olarak sözü değersiz kılmak için uğraş vermez;
ancak sözün durumu acınacak haldedir. Bu durumdan birinci olarak konuşan
insanlar sorumludur. Sebep olarak şunu söyleyebiliriz. Sözü olur olmaz yerde
söylemek bu sonucu doğurmuştur. Kısaca bu durumu gevezelik olarak
tanımlayabiliriz. Bunun yaygınlaşması sözün kopyalanabilir ve çoğaltılabilir
olmasıyla alakalıdır. Konuşmacının hatası, muhatapta etki meydana getiren bir
söz söylemekten ziyade orada var olduğunu ispat için konuşuyor olmasıdır. O
hiçbir şey söylemez: fakat sadece konuşmaya devam eder. İzleyici olarak mana ve
hakikatten mahrum konuşmanın saldırısına muhatap oluruz. Bu mecrada söz
anonimleşir ve önemini kaybeder. Hiçbir şey söylemeksizin konuşma alışkanlığı,
bir kanser gibi sözü yiyip bitirmiştir. O kadar söz söyleniyor, hülasasına
bakıyorsunuz kocaman bir hiç. Böyle olunca da muhatapta etki meydana gelmiyor.
İkinci olarak söz konusunda muhatapların duyarsızlığıdır. İmajlar
dünyasında gözünü açan bir kimseye sözün değerini kavratamazsınız. Sözün
anlaşılması için zihni bir faaliyet gerekir; imajlar için öyle değildir, bakıp
geçersiniz. Bu bir nevi basit olanın karmaşık olana tercihidir. Günümüzdeki söz
devalüasyonu önüne çıkan her mikrofon ve kameraya konuşmak zorunluluğu hisseden
entelektüellerin hatası da olabilir mi? Düşünmek gerek.
Her şey söylenmiştir ve her gün tekrar edilmektedir. Sözü hor
kullananlar, dili takatsiz bırakanlar, boş yere yeni bir ifade bulmaya çalışan
şairler, entelektüeller, akademisyenler sözün yitimine katkıda bulunuyorlar. Konuşulan
söz, eğer biri tarafından işitilmiyor ve duyulmuyorsa, boşunadır; uzay
boşluğunda kaybolur gider. Aslında burada sözün işitiliyor olmasının fizik
olarak karşılığı değildir. Elbette sözü kulağı olan herkes işitiyor. Fakat
sözlerin karşı tarafta bir tesiri görülmüyor. Bunu en güzel anlatacak olan
ayeti buraya alalım: “İnkar edenlerin örneği bağırıp çağırmadan başka bir şey
işitmeyip (duyduğu veya bağırdığı şeyin anlamını bilmeyen ve sürekli) haykıran
(bir hayvan)ın örneği gibidir. Onlar, sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler;
bundan dolayı akıl erdiremezler.”(Bakara-171)
Sözün etkinliğini imajla kapatıyoruz. Söz böylece laf derekesine
düştü; boşluğa ve hiçliğe dönüştü. Söz etkisini kaybetti. Ancak en önemli
iletişim aracımız hâlâ söz ise ümitvar olabiliriz. Söz mademki kullanılmaktadır
ve henüz sözün içi bütünüyle boşalmamıştır; sözün değerini kazanması gerçek
değerine ulaşması muhatap/dinleyici sayesinde olacaktır. Çünkü dinleyicinin
olmadığı yerde söz gereksizdir.
Dinleyicisiz konuşmak hayra alamet bir eylem de değildir. Mademki insan konuşan
bir varlıktır. Söze değerini iade ederek işe başlamak gerekir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder