9 Aralık 2020 Çarşamba

YENİDEN BAŞLAMAK

Yazıp yazmama konusunda oldukça tereddütlüyüm. Adem (as) dan bu güne yazının değerinin bu kadar düştüğü görülmemiştir. Kadim dönemlerde yazının ve yazıcının bir kıymeti vardı. Günümüzde yazı tüketilen bir meta haline geldi. Yazdıklarımdan hâsıl olan netice nedir? Diye uzun uzun düşündüm. Emin değilim. Ancak yazmak, dilin filizlenme noktasıdır. Madem elimiz kalem tutuyor, yazalım. Kalemin zekâtı yazmak. Bir vecibe mi? Bunu niyetimiz belirleyecek. Ameller niyetlere göre…

Yazı, kalıcı işaretlerden oluşan bir kayıt; zamana, unutmaya, hatalara, yalana karşı zafer kazanmayı amaçlar. Bu yüzden yazdıklarımızın şahidimiz olmasını umabiliriz. Yazdıklarımız bizi bağlar elbette. Aksine davrandığımızda önümüze konacak argümanları da okuyucuya veya üçüncü şahıslara vermiş oluyoruz yazı yazarak. Yazarak tarihe not düşme görevimizi yerine getirmiş oluyoruz hani. "İyilik yap denize at; balık bilmezse de Halik (yaratıcı) bilir," denilmiştir. Biz de yazıyoruz hiç kimse okuyor olmasa da tarihin sayfalarında arşivlenmesi yeterlidir. Yazı, aktarmaya yarar. Bu açıdan, yazının, zaman zaman (yoksa her zaman mı?), kendisine emanet edilenleri saklama işlevi de yüklenmiş olduğunu kabul etmek zorundayız.

Bütün bu zorluklara rağmen psikolojik olarak beni rahatlatan bir yanı var yazmanın. Doyuma ulaştıran bir uygulama; bedenin hem psişik hem de organik derinliklerine, sanatın en ince ve en mutluluk dolu üretimlerine dokunuyor, yazı yazmanın verdiği haz. Sanki her şey bu doyumdan ve bir anlık coşkudan ve sürüklenmeden ibaretmiş gibi.

Yazı, ses çıkarma eyleminin aksine, elle gerçekleştirilen bir eylem. Ama bazen sesinizin yankısının uzaklardan veya yılların ötesinden geldiği tecrübelerle sabit. Lübnanlı şair Mihail Nuayme şöyle der: Ne acaip iş! Kalbimi kâğıtlara ekiyorum; insanların kalbinde büyüyor. İşin zorluğunu da Mihail Nuayme’ye söyletelim: “Kalemimi yonttukça o da beni yonttu."

Yazdıklarımız "kâğıdın ötesine" geçerek, estetik, dilsel, toplumsal ve metafizik değerlerin okuyucuya aktarıldığı soylu bir anlatım biçimidir. Gazete gibi günübirlik tüketilen bir ortamda yazmanın böyle bir paradoksal tarafı var. Ancak yazılanların bir kişiye bile ulaşması maksadın hâsıl olması açısından önemlidir. Bu açıdan yazmayı lüzumlu görüyorum.

İrlandalı yazar Bernard Shaw gazetede yazma sebebini şöyle açıklıyor: "Görüşlerimi paylaşabilecek kadar aklı gelişmiş ve öğrenim görmüş kişiler için değil, Hearst basını okuyucularını sarsmak ve uyandırmak için yazıyorum ben." Ehli kalem olarak yazmak gibi bir sorumluluğumuz var. Çünkü; “Yalnız yaptıklarımızdan değil, yapmadıklarımızdan da sorumluyuz.” diyor Moliere.

Sonuç olarak yazıyor olmamız sorumluluk gereği; açıkça belirtmek gerekir ki yazdıklarımız dar bir bilimsellik ve cılız bir metafizik arasında salınıp duruyor. Bir köşe yazısından beklenen bundan fazla olmamalı zaten. Şu kadarını söyleyebiliriz ki şükür; elinde olanın cinsinden vermektir. Bizim elimizden de bu geliyor işin nihayetinde.

Vira Bismillah…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder