Sosyal medyanın tarafgirliği konusunda ABD seçimleri en iyi örnektir. Hatta sürecin akademik olarak incelenmesi gerekir. Özellikle korona salgınından sonra insanların sosyal medya ile daha çok iç içe olduğunu söyleyebiliriz.
İnternet
ve sosyal medya kullanıcı sayıları hakkında bilgilerin de bulunduğu “Digital
2020 – Global Digital Overview” raporuna göre 2020 yılı verileri: Türkiye'de
ise 54 milyon sosyal medya kullanıcısı bulunuyor. Bu, toplam nüfusun
yaklaşık yüzde 64'ünün sosyal medya kullandığı anlamına geliyor. Türkiye'de
37 milyon Facebook kullanıcısı var. Türkiye, dünya sıralamasında ise
Facebook'un en fazla kullanıldığı 10'uncu ülke. Türkiye, Twitter'ın en fazla
kullanıldığı 6'ıncı ülke. Türkiye 16-64 yaş arası grubun sosyal
medyada geçirdiği süre açısından 46 ülke arasında 15'inci sırada yer
alıyor.
Yukarıdaki
veriler, bize yönlendirilmeye müsait bir topluluğun var olduğunu gösteriyor.
Sosyal medya kullanıcı herkesin yönlendirmeye açık olduğunu söylemiyorum tabii.
Ancak, bu kanal üzerinden gençliğin sokağa dökülmesi üzerinde çalışmalar
yapıldığı sağır sultanın bile duyduğu bir konu. Böyle bir tecrübemiz de var,
ülke olarak. Gezi olayları…
Boğaziçi
Üniversitesi üzerinden deneyimlenmeye çalışılan böyle bir durum. Üniversitelerin
açık olmaması dolayısıyla ülke çapında bir kargaşa şimdilik söz konusu değil.
Devletin ilgili kurumları da bu konuda gerekli çalışmayı yapıyordur. Bir
vatandaş olarak görebildiğim kadarıyla böyle bir gündem kurgulanıyor.
Peki,
bu değirmene bilmeden su taşıyanlar var mıdır? Evet… Adaletsiz iş yapan
siyasetçi, fahiş fiyat uygulayan esnaf, işini doğru yapmayan bürokrat… Klişe
bir söz var: Söz konusu vatansa gerisi teferruattır, diye. Ancak insanımız
öncelikli olarak kendi durumuna bakar. Adaletsizliğe maruz kalan, pandemi
dolayısıyla işini kaybeden, parası olmayan kişi istemeyerek kendisini yanlış
bir yerde konumlandırabilir. Büyük resmi, global oyunu görmeyebilir. Hepimize
sorumluluk düştüğünü söylememe gerek var mı?
Televizyona
çıkan entelektüelimiz, gazete köşelerinde kendisine yer bulanlarımız, toplumu
yönlendirme durumunda olan kanaat önderlerimiz ve en önemlisi aileler; hepimize
sorumluluk düşüyor. Bir Hadisi Şerifle durumu açıklamak daha kolay olacak:
“Allah’ın
emirlerine uyanlarla uymayanların durumu, bir gemi için kura çekenlere benzer.
Bir bölümü geminin üst kısmına düşmüş, diğerleri de alt kısmına düşmüştür. Alt
kısımda kalanlar, su ihtiyacı olduğu zaman üst güverteye çıkıp su ihtiyacını
gidermektedirler. Onlar şöyle derler: ‘Bizim bölümden bir delik delelim de
üsttekilere eziyet etmeyelim.’ Eğer üsttekiler, onlara ilişmez de serbest
bırakırsa, hepsi helâk olur. Ellerinden tutup engel olurlarsa onlar da
kurtulur, kendileri de.” (Buhari)
Geminin
delinmesine engel olmamak, meydana gelecek felakete ortak olmaktır. Hangi
sebeple olursa olsun yıkım tarafında olmak ihanettir. Çünkü aynı gemideyiz.
Bu
konuda yeteri kadar tarihi tecrübeye sahip olduğumuzu düşünüyorum. Ayrıca Arap
baharının sonuçlarını gördük.
Geçmişten adam hisse
kaparmış... Ne masal şey!
Beş bin senelik kıssa
yarım hisse mi verdi?
"Tarih"i "tekerrür" diye tarif ediyorlar;
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder