Bu günkü yazımı şairlerin nüktelerine ayırdım. Beraber okuyalım.
Şeyhülislâm Yahya
Efendi, ince, derin ve zeki dokundurmalarla dönemin hiciv ustası şair Nef’i
Efendi’ye “kâfir” diyor.
“Şimdi
hayli sühan-verûn içre,
Nef’î
mânendi var mı bir şair?..
Sözleri
Seba-i Muallâka’dır,
İmrülkays
kendidir kâfir!”
Günümüz
Türkçesiyle: Şairler içinde Nef’i’nin bir eşi yoktur. Şiirleri, cahiliye
devrinde Kâbe’nin duvarlarına asılan şiirler gibi güzeldir. Sanki o kâfir
(Nef’i), İmrülkays’ın ta kendisidir!
Nef’i bu sözün altında kalır
mı? Cevabı hiciv şairine yakışır şekilde:
“Bize
kâfir demiş Mütfî Efendi,
Tutayım
ben ana diyem Müselmân,
Vardıkda
yarın Rûz-i Cezâ’ya,
İkimiz
de çıkarız anda yalan!”
Tahir Efendi, nasıl bir gaflette bulunduysa Nefi’ye “köpek” demiş. Nefi bu,
cevabı şairliğine yakışır şekilde vermiş:
“Tâhir Efendi bana kelp demiş,
İltifâtı, bu sözde zâhirdir.
Mâlikî, benim mezhebim zirâ…
İtikâdımca kelp, tâhirdir.”
Abdülhak Hâmid’in cenazesi
bir büyük bir törenle kaldırılıp Zincirlikuyu'ya defnedildi ve yine o senelerde
gayet yeni olan bir modaya uyularak mezarının üzerine çelenkler kondu.
O devrin edebiyat âlimi ve şairi Tâhirü'l-Mevlevî'nin Hâmid'in vefatından sonra
yazdığı bir dörtlük şöyledir:
Cismini
bar-ı diyâset (deyyusluk yükü)ezerek
Akibet
girdi mezara peze…..
Sığmadı
boynuzları lakin kabre
Attılar
üstüne bir hayli çelenk
Dönemin
Maarif Nazırı Emrullah Efendi, Tevfik Fikret’in Galatasaray Sultanisi
Müdürlüğü görevine son verince şöyle bir dörtlük yazar:
Vakıa
insan hata eyler fakat bir şaire
Gelmemişti
aklına hiç kimsenin cahil demek.
Başka
olsa ne amma doğrusu bir nazıra
Pek
revadır böyle haddinden ziyade … yemek!
Eski
kitapçılardan Arif Polat’ın dükkânına gelen bir tanıdığı, çeşitli kitapları
inceleyip:
–
“Bazı kitaplara bakıyorum da; bunları kim okur, diye merak ediyorum” deyince,
Arif Polat başını kaldırmadan şu cevap vermiş:
–
Ben de bazı insanlara bakıyorum da, bunlar hangi kitapları okur, diye merak
ediyorum.
Gazeteci,
Bernard Shaw’a ''Siz sürekli basın özgürlüğünün yetersizliğinden
yakınmaktasınız. Oysa imparatorluğumuz batsın bile diyebiliyorsunuz. Nasıl olur
da hâlâ basın özgürlüğü yok diyebilirsiniz?'' Shaw gülümser: ''Siz benim neleri
söylediğimi biliyorsunuz ama neleri söyleyemediğimi bilmiyorsunuz...''
Ne
demişler: Ehl-i dilin yanında gönlünü, ehl-i kalemin yanında dilini sıkı tut.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder