4 Şubat 2022 Cuma

KADERİN ÜSTÜNDE BİR KADER VARDIR

Sezai Karakoç’un ‘Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır,’ mısraı aslında bizim göremediğimiz arka plana işaret ediyor. Hayatın akışı içerisinde fark edemediğimiz bu arka plan bazen insan ömrünün sınırlarını aşan bir sürede gerçekleştiğinden fark edilmesi daha da zor oluyor.

Biz insanlar aceleci olduğumuz için her şeyin çabuk gerçekleşmesini bekliyoruz ama kader dediğimiz olgu kendi ağlarını örüyor.

Bir misal vermek istiyorum: 19 yüzyılda Avrupa’daki mum üreticileri mum ticareti üzerinden büyük hesaplar yaparken Amerikalı mucit ve iş adamı olan Edison 1879 yılında ampulü icat etmesi ile Elektrik enerjisinin 1880'lerde kullanımına başlanmasıyla mum tüccarlarının hesapları suya düştü. Benzer şekilde Türkiye’nin yaptığı İHA ve SİHA’lar silah tüccarlarına büyük darbe vurdu. Karabağ’ın işgalden kurtarılması sırasında İngiliz The Guardian, "Selçuk Bayraktar'ın dünya savunma sanayisine verdiği zarar 16 trilyon dolar" ifadesine yer verdi.

Rahmetli Erbakan bunları yıllar önce söylerken belirli odaklar Erbakan’ı karikatürize ederek itibarsızlaştırıyorlardı. Ama kader ağlarını örüyor.

Atilla İlhan, 3 Ocak 1975’te ise, Yeni Ulus gazetesinde şöyle diyor: “Gittikçe güçlenen bir Türkiye’nin petrol bölgesi ülkeleri üzerindeki ‘İslamın kılıcı’ rolü bölgede nüfuz kavgası yapanların işine gelir mi gelmez mi? Bir şartla gelir, ancak Türkler emperyalizmin sadık ve gözü bağlı kulu olursa! En ufak bir bağımsızlık belirtisi gördüler mi, hem önlemeye çalışırlar, hem de araya başkalarını sokarlar.” Atilla İlhan’ın öngörüsüne ne demeli. Yıl:1975…

Bu gün Türkiye’nin kuşatılmaya çalışılmasını şöyle anlamalıyız. Türkiye, günahları üç kademede işlemiş oluyor. Birincisi kafayı sanayileşmeye takmakla işliyor, İkincisi Rusya’ya yakınlaşmakla(S-400 meselesi), üçüncüsü ulusal çıkarlarını emperyalizmin çıkarları önüne koyup Akdeniz’de başına buyruk işler çevirmekle! Amerikan aklı, galiba bu tavrın bir hükümet tavrı olduğunu sanmakta, bunun için de Erdoğan’ın gitmesini yeterli görmektedir. Ortalığın karışması, iktidarların yıpratılması, otoriteler ve söz dinler bir iktidarla işlerin daha iyi yürüyeceğine inanmaktadır.

Maalesef gözlemlediğim şu durum var. Türkiye de bakar görmezlerin sayısı çoktur. Bu bakar görmezleri ikiye ayırmak gerekir, bir kısmı olaylara derinliğine bakamadığı için masum sayılabilir, sosyal medya, kanaat önderi gibi bir takım aparatlarla kolaylıkla yönlendirilebilirler. Bir kısmı ise bilerek olayları çarpıtır, vatan onlar için önemli değildir. Önemli olan kendi ikballeridir. Eskiden sağcı dediklerimiz Amerika’nın himmetiyle ülkenin kalkınacağına inanırdı. Şimdi ise solcu bildiklerimiz de onlara serenat düzüp dostlarımız diyor. Hakikaten ilginç bir ülkeyiz.

Nurettin Topçu'nun Paris'de 1934'de Conformisme et Revolte ismi ile basılan (1995'de İstanbul'da İsyan Ahlakı ismi ile yayınlandı) doktora tezinde: "Anadolu bin yıllık tarihinden beri 'sadece sınırlarda değil hem de devlet merkezinde ve aynı zamanda kendi kalblerinin derinliğinde kutsal cihad ilan ederek' cemaatın selameti için kendilerini feda eden kahramanlardan ve şehitlerden mahrum kalmadı. Kendi mistik geleneğine yeniden sarılacak olan Anadolu Çocukları, hem kendi nefislerinin zorbalığına hem de despotların zulmüne karşı her zaman kutsal cihad ilan edecekler ve kendi darağaçlarının önünde cesaret ve gururla cihadlarının tam anlamıyla şuurunda olarak: Ben Hakikatim, diyebileceklerdir." diye yazar. Bunu da bir not olarak aktarmış olalım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder