Sezai Karakoç’un ‘Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır,’ mısraı aslında bizim göremediğimiz arka plana işaret ediyor. Hayatın akışı içerisinde fark edemediğimiz bu arka plan bazen insan ömrünün sınırlarını aşan bir sürede gerçekleştiğinden fark edilmesi daha da zor oluyor.
Biz insanlar aceleci olduğumuz için her şeyin çabuk
gerçekleşmesini bekliyoruz ama kader dediğimiz olgu kendi ağlarını örüyor.
Bir misal vermek istiyorum: 19 yüzyılda Avrupa’daki mum
üreticileri mum ticareti üzerinden büyük hesaplar yaparken Amerikalı mucit ve
iş adamı olan Edison 1879 yılında ampulü icat etmesi
ile Elektrik enerjisinin 1880'lerde kullanımına başlanmasıyla mum
tüccarlarının hesapları suya düştü. Benzer şekilde Türkiye’nin yaptığı İHA ve
SİHA’lar silah tüccarlarına büyük darbe vurdu. Karabağ’ın işgalden kurtarılması
sırasında İngiliz The Guardian, "Selçuk Bayraktar'ın dünya savunma
sanayisine verdiği zarar 16 trilyon dolar" ifadesine yer verdi.
Rahmetli Erbakan bunları yıllar önce söylerken belirli
odaklar Erbakan’ı karikatürize ederek itibarsızlaştırıyorlardı. Ama kader
ağlarını örüyor.
Atilla İlhan, 3 Ocak 1975’te ise, Yeni Ulus gazetesinde şöyle
diyor: “Gittikçe güçlenen bir Türkiye’nin petrol bölgesi ülkeleri üzerindeki
‘İslamın kılıcı’ rolü bölgede nüfuz kavgası yapanların işine gelir mi gelmez
mi? Bir şartla gelir, ancak Türkler emperyalizmin sadık ve gözü bağlı kulu
olursa! En ufak bir bağımsızlık belirtisi gördüler mi, hem önlemeye çalışırlar,
hem de araya başkalarını sokarlar.” Atilla İlhan’ın öngörüsüne ne demeli.
Yıl:1975…
Bu gün Türkiye’nin kuşatılmaya çalışılmasını şöyle
anlamalıyız. Türkiye, günahları üç kademede işlemiş oluyor. Birincisi kafayı sanayileşmeye
takmakla işliyor, İkincisi Rusya’ya yakınlaşmakla(S-400 meselesi), üçüncüsü
ulusal çıkarlarını emperyalizmin çıkarları önüne koyup Akdeniz’de başına buyruk
işler çevirmekle! Amerikan aklı, galiba bu tavrın bir hükümet tavrı olduğunu
sanmakta, bunun için de Erdoğan’ın gitmesini yeterli görmektedir. Ortalığın
karışması, iktidarların yıpratılması, otoriteler ve söz dinler bir iktidarla işlerin
daha iyi yürüyeceğine inanmaktadır.
Maalesef gözlemlediğim şu durum var. Türkiye de bakar
görmezlerin sayısı çoktur. Bu bakar görmezleri ikiye ayırmak gerekir, bir kısmı
olaylara derinliğine bakamadığı için masum sayılabilir, sosyal medya, kanaat
önderi gibi bir takım aparatlarla kolaylıkla yönlendirilebilirler. Bir kısmı
ise bilerek olayları çarpıtır, vatan onlar için önemli değildir. Önemli olan
kendi ikballeridir. Eskiden sağcı dediklerimiz Amerika’nın himmetiyle ülkenin kalkınacağına
inanırdı. Şimdi ise solcu bildiklerimiz de onlara serenat düzüp dostlarımız
diyor. Hakikaten ilginç bir ülkeyiz.
Nurettin Topçu'nun Paris'de 1934'de Conformisme et Revolte
ismi ile basılan (1995'de İstanbul'da İsyan Ahlakı ismi ile yayınlandı) doktora
tezinde: "Anadolu bin yıllık tarihinden beri 'sadece sınırlarda değil hem
de devlet merkezinde ve aynı zamanda kendi kalblerinin derinliğinde kutsal
cihad ilan ederek' cemaatın selameti için kendilerini feda eden kahramanlardan
ve şehitlerden mahrum kalmadı. Kendi mistik geleneğine yeniden sarılacak olan
Anadolu Çocukları, hem kendi nefislerinin zorbalığına hem de despotların
zulmüne karşı her zaman kutsal cihad ilan edecekler ve kendi darağaçlarının
önünde cesaret ve gururla cihadlarının tam anlamıyla şuurunda olarak: Ben
Hakikatim, diyebileceklerdir." diye yazar. Bunu da bir not olarak aktarmış
olalım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder