Önce narsizm kelimesi üzerinde biraz durmak lazım. Narsizm bir, kişilik bozukluğu hastalığı olarak görülüyor. Büyüklenme, narsisizmin tanımlayıcı özelliğidir. Kibir veya kibirden daha fazlası, büyüklenme gerçekçi olmayan bir üstünlük duygusu olarak tarif ediliyor. Öncelikle narsisizmin ne olduğuyla başlamak gerek. Türk Dil Kurumu'na göre, narsisizmin karşılığı özseverlik. TDK, özseverlik kelimesini "kişinin kendi bedensel ve ruhsal benliğine karşı duyduğu hayranlık ve bağlılık, narsistlik, narsisizm" olarak tanımlıyor.
Özellikle "selfie nesli" olarak bilinen
genç kuşakta gözlemlediğimiz bu duygu maalesef toplumun bütün katmanlarına
hızla yayıldı. Hepimizde bir kendini beğenme hastalığı ve kendimizi başkalarına
beğendirme telaşı hakim. Sosyal medyada beğeni almak için yapmadığımız
lüzumsuzluk yok. Birde bunu normalimiz haline getirmişiz. Narsistler, kendini başkalarının yerine koymak,
karşısındakilerin duygularını anlamaya çalışmak gibi empati duygularından
yoksun.
Maalesef bu hastalık, topluma önderlik yapan
insanlarda da görülüyor. Bir üst geçir mi yaptınız; hemen üstüne kocaman bir
yazı. Hatta yazmak yetmiyor resmini de asıyor. Adam yoldan geçenlerin içmesi
için çeşme yaptırıyor üzerinde kocaman bir yazı Falancının hayratıdır, diye.
Minare yaptıran, köprü yaptıran, okul yaptıran… Listeyi uzatabilirsiniz.
Mimar Sinan dünya çapında eserler yapmış,
mevsimlik, dönemlik ömrü olan eserler de değil. Mesela Edirne Selimiye camiinin
bir yerinde Mimar Sinan’ın ismini görebilir misiniz. İstanbul'da Topkapı
Sarayı'nın giriş kapısı ile Ayasofya arasında yaptırılan Türk sanatının
en güzel örneklerinden olan çeşmenin mimarının ismini çeşmenin bir tarafında
gözünüze sokulacak şekilde göremezsiniz.
Yapılan eseri reklam aracı olarak kullanmak belki
modern dünyanın normali olarak savunanlar çıkabilir. Peki, yaptığı iyiliği,
fakire verdiği bir tas çorbayı reklam aracı olarak kullananlara ne demeli.
Bizim kültürümüzde yapılan iyiliklerin gizlenmesi esastır. Hatta sağ elin
verdiğini sol el görmeyecek diye bir deyimimiz var. Kadim kültürümüzde
sanatçılar eserlerine imza atmazlardı. Kitapların yazarını satırların arasında
bulmanız için epey zahmet çekerdiniz. Yazılan hatt yazılarında ketebe dediğimiz
eser sahibinin ismi o kadar küçük yazılır ki okumak için merceğe ihtiyaç
duyarsınız.
Mimar Sinan, günümüzde yaşasaydı İstanbul Süleymaniye
camisinin minareleri arasına bir pankart yazdırıp resmini de bastırır mıydı. Sultan Ahmet camisinin mimarı Sedefkar Mehmet
Ağa böyle bir aymazlığa rıza gösterir miydi. Fatih Camisinin mimarı Atik Sinan
Mehmet Tahir Ağa günümüzde yaşasaydı cami önünde resim çektirip bu benim eserim
diye paylaşır mıydı. Örnekleri artırabiliriz.
Bu saydığım eserler de öyle sıradan eserler değil
yani. Yolun kenarına üç-beş taş üst üste koyup bir musluk takarak yapılan çeşme
cinsinden değil. Sanat açısından kulübe bile diyemeyeceğimiz yapıların
kendinden büyük panoları gördükçe içim kararıyor. O panolardaki resimler hadi
neyse; o imza hangi gelenekten geliyor.
Bu tür narsist uygulamaları görünce kadim
eserlerin banilerine saygı duyuyorum, onları rahmetle anıyorum. Yaptığı iyiliği
gecenin karanlığında kimseye göstermeden gerçekleştirenlere selam olsun
diyorum. Artık gençlerin selfi çılgınlığını daha iyi anlıyorum ve
anlamlandırıyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder