Kimsin? sorusu aslında ilişkilerimizi ve aidiyetimizi anlamak için sorulan bir sorudur. Kimsin sorusuna verebileceğimiz cevaplardan bunu çıkarıyoruz. Kimsin sorusuna adımızı, soyadımızı söylememiz kifayet etmiyor. Mesleğimizi, unvanımızı, aidiyetimizi söylemek zorunda kalıyoruz. Hani işe de yarıyor.
Cami avlusuna bırakılan bir çocuk kimsin sorusuna cevap verecek olgunluğa eriştiğinde nasıl bir cevap verebilir. Kimin çocuğudur ve nerelidir. İki sorunun cevabı da meçhuldür ve bu durum şahsın kimliğini de meçhul hale getirir.
Bulunduğunuz mekan sizin kim olduğunuz sorusu karşısında tatmin edici bir cevap değildir. Mesela, Paris’te oturuyor olmamız kim olduğumuz sorusuna cevap verirken "Pariste oturuyorum" cümlesi kabul edilebilir bir cümle olamaz.
Bu manada "Doğduğumuz yer değil doyduğumuz yer vatanımızdır." cümlesi anlamını yitirir, askıda kalır. Bu cümle belki de sığırcık kuşları için söylenmiştir. Hani onlar doydukları yerlerde bulunurlar.
Kim sorusuna karşılık ben cevabını vemek, vurgulamak, öne çıkarmaktır. Önem atfetmek… “Ene” ben, benlik, insanın kendi rengini hakim kılmaya çalışması. Bu manada benlik duygusu insanı kulluktan uzaklaştıran bir duygu. Benlik sahiplik duygusunun dışa vurumu olarak görülebilir. ‘Benim’ demek sahiplenmenin ilk basamağı. Kul, sahip olmak için değil; şahit olmak için yaratılmıştır. Sahiplik yorucu, şahitlik kutsal.
Beğeninin fazlası israf. Enaniyet insanın kendisine karşı işlediği bir cürüm. Renkli bir gözlükten eşyaya bakmak gibi. O camın arkasından baktığınızda o renk her şeyi kendi rengine büründürüyor. İnsanın zaaflarından biri zaafını her şeye bulaştırmasıdır ki bu da başka bir zaaftır.
“En güzel isimler (el-esmâü'l-hüsnâ) Allah'ındır. O halde O'na o güzel isimlerle dua edin. Onun isimleri hakkında eğri yola gidenleri bırakın. Onlar yapmakta olduklarının cezasına çarptırılacaklardır.” (Araf-180) Övülmeye layık olan O. Enaniyet bu manada rol çalmak ve yasaklanmış.
İnsanoğlu bütün güzellikleri sahibine teslim edince kendisi üryan olarak kalır. Üryan olmak, gidecek yeri olmamak, elinden tutanı olmamak, dayanağı olmamak… Adem (as) kıssasına müracaat edilebilir. İnsanı üryan olmaktan kurtaran tek sıfat kulluk sıfatı. Öyle bir sıfat ki sizi yalnızlıktan, üryan olmaktan, başıboş olmaktan kurtaran bir sıfat. “Allah kuluna kâfi değil midir?” (Zümer-36)
Kulun yapması gereken bütün güzelliklerin sahibine teslim edilmesi. Hamd bu, sena bu… “Yalnız sana kulluk eder, yalnız senden yardım dileriz.”(Fatiha-5) Bu dua insanı bencillikten, üryan olmaktan kurtararak kulluk elbisesine büründürür. Öyle bir elbise ki Allahın boyasıyla boyanmıştır. “Allah'ın (verdiği) rengiyle boyandık. Allah'tan daha güzel rengi kim verebilir? Biz ancak O'na kulluk ederiz (deyin).” (Bakara-138)
İnsan olarak vurgu yapacağımız tarafımızın gariplik olması doğru olan. Bize öğütlenen de budur. “Sen dünyada bir garib veya bir yolcu gibi ol.” Ne mutlu gariplere…
Bir garip ölmüş diyeler
üç günden sonra duyalar
Soğuk su ile yuyalar
Şöyle garip bencileyin